ihya.org

canlılar

Taşıma Sistemi

Canlıların tümü, maddelerin vücudun bir kısmından başka bir kısmına taşınması sorunuyla karşı karşıyadır. Bu sorunlarını çözen taşıma organlarının ve sisteminin oluşturulması evrimsel bir sürecin sonucudur.

I. İLERİ YAPILI BİTKİLERDE : Organik (fotosentez ürünleri) ve inorganik (su, madensel tuz iyonları) maddelerin taşınmasında iletim demetleri görevlidir.
a. ODUN DEMETLERİ : Canlı parankima ve destek hücrelerinin canlılığını yitirmesiyle oluşur.
Özellikleri :
• Ara çeperler tümüyle erimiştir. Ölü maddeler alan yan çeperler kalındır.
• Trake (en geniş, boyu kısa) ve trakeitlerden (eni dar boyu uzun) oluşur.
• İletim yönü açık hava basıncı ve yerçekimi kuvvetine karşıdır.
• İletim soymuk demetlerine oranla daha hızlı olmaktadır.
• Topraktan emici tüylerle alınan su ve madensel tuzları yapraklara iletirler.
Suyun İletimini Etkileyen Faktörler :
• Kök basıncı
• Terleme
• Kohezyon gerilimi
• Kılcallık olayı

Kök basıncı suyun iletimini sağlayan temel kuvvet olsaydı Ksilemi delinen bir bitkide boruda oluşan hava kabarcığı nedeniyle suyun boruda yükselmesi önleneceği için su dışarı akardı.

Paleozoik Yaşam: Kambriyan Patlaması

Paleozoik zamanın yaklaşık 542 milyon yıl önce Kambriyan dönemi ile başladığını biliyoruz. Bu dönemin ilk 10 milyon yılında hayvan çeşitliliği azdır. Bütün modern filumların, iskeletli deniz hayvanlarının ve hatta pek çok soyu tükenmiş grubun taşıl kayıtlarının ortaya çıkmaya başlaması bu dönemin 10 ila 25 milyon yıl arasına denk geliyor. Brachiopodların, trilobitlerin, eklembacaklıların, yumuşakçaların (mollusca) ve derisidikenlilerin(ekinoderm) diğer sınıflarının ilk ortaya çıktığı zamana işaret ediyor bu aralık.

İnsanın Canlılar Dünyasındaki Yeri

Varlık zinciri, yeryüzündeki yaşam formlarını sınıflandırmak için öngörülen bir şemadır ve her canlı form bu sınıflama sisteminde biyolojik yapısı ve davranış örüntüsüne bağlı olarak belirli bir yeri işgal eder. 17. ve 18. yüzyıllarda bilim adamları, canlıları yaratıldıkları andan itibaren hiç değişmeyen varlıklar olarak görüyor ve canlılar arasında var olan ilişkiler dizgesinin de başlangıçta oluştuğunu ve öyle kaldığını ileri sürüyorlardı. Bu dizge içinde bitkiler en az mükemmel olan ve en alt basamakta yer alan yaşam formlarıydı. Hayvanlar ise bitkilerden sonraki halkaları oluşturuyordu. İnsan, doğal olarak yeryüzündeki yaratıkların en mükemmeli şeklinde görüldüğü için merkezi konumda tutuluyor, diğer canlılar da insana benzerlik derecelerine göre konuşlandırılıyordu; örneğin ölçeğin en alt basamağından yukarıya doğru çıkarken böcekleri sürüngenlerden daha aşağıya, sürüngenleri kuşlardan daha aşağıya, kuşları kurtlardan (memeli) daha aşağıya ve nihayet kurtları da maymunlardan daha aşağıya yerleştiriyorlardı. Bu merdivenin en üst basamağına da haliyle insan oturtuluyordu. Onun yeri meleklerin hemen bir basamak altı idi (Relethford, 1990).

Deniz Biyolojisi

Şu an yeryüzünde görebildiğiniz tüm canlılar, doğadaki canlıların çok küçük bir bölümünü teşkil etmektedir.Yeryüzünün üçte ikisinin sularla kaplı olduğunu düşündüğümüz zaman, okyanus ve denizlerde yaşayan canlılar aleminin ne kadar devasal olduğunu anlayabiliriz.

Yapılan araştırmalara göre dünya üzerindeki su kütlesinin hemen hemen tamamı volkanik patlamalardan atmosfere salınan su buharından husule gelmiştir.Atmosfere salınan yüksek miktardaki su buharı yoğunlaşarak yıllar boyunca yağan yağmurları ve nihayetinde deniz ve okyanusları meydana getirmiştir.

Yağmur suları tatlı yani saf su olmasına rağmen okyanus ve denizlerde yüksek miktarda tuzluluk vardır.Bunun nedeni jeolojik tabakaların yüksek miktarda karbonat, sodyum klorür (tuz) ve zengin mineraller içermesidir.Sodyum miktarı oldukça fazla olduğu için deniz ve okyanusları oluşturan tatlı suların tuzlu hale gelmesine neden olur.

Tuz oranı yüksek bu sularda herhangi bir kara canlısının veya bir insanın uzun süreler yaşaması mümkün olmamasına karşın birçok deniz canlısı rahatlıkla yaşayabilmektedir.Tabii yaşamlarını vücutlarındaki mükemmel organ sistemleri sayesinde sürdürürler.

Canlıların Temel Bileşenleri

İnorganik Moleküller Organik Moleküller

Su, asit, baz, tuz ve mineraller, karbonhidratlar, yağlar, proteinler, enzimler, vitaminler ve nükleik asitler

CANLILARDAKİ İNORGANİK BİLEŞİKLER:İnorganik bileşikler canlılar tarafından sentezlenemeyip dışarıdan hazır olarak bulunan maddelerden alınan bileşiklerdir. Canlılar mineral, su, karbondioksit gibi inorganik bileşikleri dışarıdan almak zorundadır.

SU: Canlılar için çok önemli bir moleküldür hücrelerin hayatsal faaliyetlerini sürdürebilmesinde önemi büyüktür. Bir insanın günlük su gereksinimi 1.5lt ile 2.5lt arasıdır. Canlıların %65 ile %95'i sudur. İnsanda ortalama %65, tohumlarda %5 ile %15 arası, su bitkilerinde ise %98'e kadar çıkar. İnsan yaşlandıkça vücuttaki su miktarı azalır. Su yeşil bitkilerde fotosentez olayı için gereklidir.

6H2O + 6CO2 C6H12O6 + 6O2

Yeşil bitkiler suyla karbondioksiti birleştirerek besin ve oksijen üretirler.

SUYUN GÖREVLERİ:
1)Kimyasal tepkimelerin hücrede gerçekleşmesi için gerekli bir çözücüdür.
2)Besinlerin sindirimini sağlar(hidroliz).
3)Maddelerin taşınmasında önemlidir.
4)Zaralı atıkların seyreltilmesi ve vücuttan atılmasını sağlar.
5)Vücut ısısını düşürür.

Canlıların Sınıflandırılması

Dünyamızda yaşamakta olan canlılar incelenirse özelliklerinin çok farklı olduğu gözlenir. Bu farklara rağmen bu canlıları derece derece ve birbirlerine benzeyenleri bir araya toplayarak gruplandırmak mümkündür. Canlıların benzerliklerine göre gruplandırılmasına sınıflandırma (sistematik) denir. Hayvanlar ve bitkiler belirli bir düzen içerisinde sınıflandırılır.

SINIFLANDIRMA SİSTEMİNİN GELİŞİMİ
Canlılar; monera, protista, fungi, bitki ve hayvan olmak üzere gözle görülmeyen çok küçük organizmalardan dev ağaçlara ve binalara kadar bir dağılım gösterirler. Bu büyük hayat çeşitliliğini tanıyabilmek için, büyük grupları daha küçük gruplara ayırmak gerekir. Biyologlar dünyadaki canlıları sınıflandırmamış olsalardı, bu kadar çeşitli olan canlılara ulaşmak mümkün olmayacaktı. Sınıflandırmanın amacı, canlıları bir sistematiğe oturtmak ve tabiatı daha kolay anlaşılabilir hale getirmektir.

Canlıların Ortak Özellikleri Nelerdir?

Canlı ve cansızların aynı kimyasal ve fiziksel yasalara bağlı olduğuna inanan felsefeye Materyalizm ya da mekanik görüş, buna karşılık canlıların farklı yasalar altında hareket ettiğini ve canlılığın mistik bir güç ile meydana geldiğini benimseyen görüşe de Vitalizm ya da kadercilik denir. Her iki görüşün de temelinde belirli kimyasal ve fiziksel ilkelerin yattığı bir gerçektir. Canlılık ile cansızlığı virüslerde birbirinden ayırmak oldukça zordur (uygun koşullarda canlı özelliği, uygun olmayan koşullarda ise kristal hale geçerek cansız özelliği gösterir). Daha ileriki kademelerde canlılık özelliği belirgin hale geçerken, o zaman da canlının bitki mi yoksa hayvan mı olduğu konusunda bazı sorunlar ortaya çıkar. Nitekim birhücreli bazı hayvan grupları bugün hem botanikçiler hem de zoologlar tarafından incelenmektedir.

Canlıların Ortak Özellikleri

Dünya üzerinde yaşayan canlılar, bitkiler ve hayvanlar olmak üzere iki kısımda incelenebilir. Bu canlı organizmaların temel bir takım ortak özellikleri bulunmaktadır.

1. Hücre yapısı: Bütün canlılar hücre ya da hücrelerden oluşmuştur. Hücre organizmanın temel birimidir. Hücrede geçen bir takım olaylar canlılığın devamına izin verir.
2. Beslenme: Canlılar yaşam faaliyetlerini gerçekleştirebilmeleri için dış ortamdan besin olmak zorundadırlar. Hayvansal organizmalar besinlerini dış ortam hazır olarak alırken, bitkiler kendi besinlerini kendileri sentezler.
3. Hareket: Canlılar dış ortamdan gelen uyaranlara karşı tepki gösterirler. Dış ortamdan gelen uyartılar ışık, ısı v.s olabilir.
4. Büyüme: Canlılarda hücre bölünmesi ile hücre sayısı artar. Buna bağlı olarak organizma büyüme eğilimine girer. Organizmaya alınan besinlerin büyük bir kısmı bu amaç için kullanılır.
5. Üreme: Canlılar kendi nesillerini devam ettirebilmek için ürerler. Eşeysiz ve eşeyli üreme olmak üzere iki tip üreme canlılarda görülür.

Canlıların Çeşitliliği Hakkında

SINIFLANDIRMA
A-Suni (Ampirik) Sınıflandırma:
Canlıların dış görünüşlerindeki benzerliklerin gözlemine dayanılarak yapılan sınıflandırmadır. Aristo’nun yaptığı sınıflandırma gibi; Aristo canlıları Bitkiler ve Hayvanlar diye ayırmış, Bitkilerde; otlar, çalılar, ağaçlar, Hayvanlarıda; karada, suda ve havada yaşayanlar diye ayırmıştır.

B-Doğal (Flogenetik) Sınıflandırma:
Canlıların evrimsel akrabalıkları ve farklılıkları göz önüne alınarak yapılan sınıflandırmadır.
Doğal sınıflandırmanın dayandığı temel ilkeler:
Homoloji, Evrim, Fizyoloji, Protein benzerliği, Morfoloji, Histroloji, Anatomi, Stoloji, Genetik, Ekoloji’den alınan bilgilerdir.

Canlıların akrabalık dereceleri homolog yapılarla tespit edilir.

HOMOLOG ORGAN: Kökenleri aynı görevleri farklı olan organlardır. İnsanın kolu ile kuşun kanadı, balinanın yüzgeci homolog organlardır.

ANALOG ORGAN: Kökenleri farklı görevleri aynı olan organlardır. Sineğin kanadı ve yarasanın kanadı analog organlardır.

Sınıflandırmanın amacı; canlıları bir sisteme oturtmak ve tabiatı daha kolay anlaşılır hale getirmektir.

Sınıflandırmanın temel birimi türdür.

Canlıların Çeşitliliği

A. BİTKİLER :

1. Çiçekli Bitkiler :

Canlı türleri, yaşama ve beslenme şekillerine göre farklı özellik göstermekle birlikte, bütün canlılarda görülen ortak özellikler vardır. Bu ortak özelliklerden biride üremedir.

Çiçekli bitkiler eşeyli ürerler ve belirgin bir üreme organına sahiptirler. Bu üreme organına çiçek denir. Çiçek bulunduran bitkilere çiçekli bitkiler denir.
Besin kaynaklarımızın önemli kısmını oluşturan sebze ve meyveler çiçekli bitkilerdir. Örneğin; elma, armut, portakal, vişne, şeftali, patates, soğan gibi sebzeler çiçekli bitkilerdir.
Bitkiler çiçekli ve çiçeksiz bitkiler olmak üzere başlıca iki ana gruba ayrılır.

Çiçekli Bitkiler (Tohumlu Bitkiler)

Açık Tohumlular - Kapalı Tohumlular
(Köknar, ardıç, kozalaklılar, çamlar)

Tek çenekliler - Çift çenekliler
(Buğday, mısır) (Fasulye, nohut)

Bitkiler de diğer canlılar gibi çeşitli hayat faaliyetleri gösterirler. Bu faaliyetler, bitkinin değişik kısımlarındaki organlar tarafından yürütülür.

Çiçekli bitkilerde bu organların başlıcaları ;
- Kök
- Gövde
- Yaprak
- Çiçeklerdir.

Canlılarda İnorganik Bileşikler

Canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için gerekli olan mineral, tuz, su gibi inorganik molekülleri dışarıdan alırlar. Canlıların dışardan aldıkları bu moleküllere inorganik bileşik denir. Bu bileşikler ;

1-Su
2-Asit – Baz ve Tuzlar
3-Minerallerdir

1-SU
Vücudumuzun en önemli maddelerinden biridir. Genel olarak organizmaların vücutlarının %70’i sudur. Su oranı dokulara ve canlıya göre değişir. Örneğin; insanda su yüzdesi kemikte %20 beyin hücrelerinde %85’tir. Bütün hücreler bir sulu çözeltide bulunur. Canlı vücudunda su birçok işleve sahiptir. Suyun en önemli grevi ise fotosentezle besin yapımıdır.
CO2 + H2O ------> Besin + O2

SUYUN ÖNEMİ
1- Kimyasal tepkimelerde iyi bir çözücüdür.
2- Madde taşınmasını sağlar. (Kanın %90’ı sudur)
3- Metabolizma olaylarını hızlandırır. Enzimler sulu ortamlarda etkindirler.
4- Vücut için zararlı olan artık maddelerin seyreltilmesi ve vücuttan atılmasını sağlar.
5- Besinlerin sindiriminde parçalayıcı görev yapar.
6- Vücut ısısını düzenlemede faydalı olur.
7- Yağlayıcı olarak da suyun öneli özelliği vardır. Organların birbirine sürtünerek aşınmasını sıvı ortam önler. Kemiklerin eklem yerlerindeki sıvı ortamda su vardır.

Canlılarda Enerji

ADENOZİNTRİFOSFAT (ATP)
Görevi: Hücrelerin tükettiği enerji çeşididir.
Yapısı: Adenin + Riboz + 3P
Azotlu 5 Karbonlu Fosfat
Baz Şeker Grubu
Özellikleri: Hücre içinde üretilir. Hücre zarından geçmediği için dışarı çıkamaz. Suda çözündüğü için depolanamaz.

ATP Üretim Yolları
1-Fotosentez: Işık enerjisi kullanılarak ATP üretir. (Fotofosforilasyon)
2-Kemosentez: İnorganik maddeleri yakarak ATP üretir. (Kemofosforilasyon)
3-Solunum: Organik maddeleri parçalayarak ATP üretir. (Oksidatiffosforilasyon)
4-Fermantasyon: Substrat düzeyinde fosforilasyon.

SOLUNUM ÇEŞİTLERİ
A-Hücre dışı solunum
B-Hücre içi solunum
a-Oksijenli solunum
b-Oksijensiz solunum

OKSİJENLİ SOLUNUM
Solunum;enerji verici besinlerin kimyasal bağlarında depolanmış enerjiden yararlanarak ATP sentezlenmesine denir. Eğer organik madde oksijen kullanılarak CO2 ve H2O’ya kadar parçalanırsa bu olaya oksijenli solunum denir. Kimyasal bağlardaki bu enerji, bağların açılmasıyla ortaya çıkarılır. Oksijenli solunum sonucunda 38 ATP’lik enerji üretilir.

Canlılarda Doğal Antifrizler

Radyatörde bulunan sıvının soğuk günlerde donmasını ve sıcak günlerde kaynamasını önleyen su ve etilen glikol karışımıdır.Etilen glikol (HO CH2CH2OH) çok zehirli bir maddedir. Bu madde radyatörde bulunan sıvını donma derecesini düşürür , kaynama derecesini yükseltir.En düşük donma derecesi yaklaşık -53 derecedir.Antifriz karışımına paslanmayı ve kireçlenmeyi önleyici maddelerde ilave edilir.Ayrıca etilen glikol yerine propilen glikol kullanılarak yapılan antifriz karışımları vardır.
Kış aylarının en önemli koruyucusu olan antifrizlerle ilgili yeterince bilgi sahibi misiniz?

Kış aylarında otomobiller için son derece önemli bir koruyucu olan antifriz, bilinenin aksine sadece kış mevsiminde değil 4 mevsim kullanılabiliyor.
Ünlü bir motor yağı firmasının internet sitesinde yer alan habere göre, kış aylarında otomobiller için son derece önemli bir koruyucu olan antifriz, bilinenin aksine sadece kış mevsiminde değil, 4 mevsim kullanılabiliyor. Antifrizin 4 mevsim kullanılabilmesinin nedeni ise içeriğindeki katıklarla aynı zamanda metal ve alaşımlarını paslanma ve aşınmaya karşı koruması ve kışın donmayı önlediği gibi, yazın da harareti önlemesi.

DONMA NOKTASINA DİKKAT

Canlılar Dünyasında 'İnsan'

Varlık zinciri, yeryüzündeki yaşam formlarını sınıflandırmak için öngörülen bir şemadır ve her canlı form bu sınıflama sisteminde biyolojik yapısı ve davranış örüntüsüne bağlı olarak belirli bir yeri işgal eder. 17. ve 18. yüzyıllarda bilim adamları, canlıları yaratıldıkları andan itibaren hiç değişmeyen varlıklar olarak görüyor ve canlılar arasında var olan ilişkiler dizgesinin de başlangıçta oluştuğunu ve öyle kaldığını ileri sürüyorlardı. Bu dizge içinde bitkiler en az mükemmel olan ve en alt basamakta yer alan yaşam formlarıydı. Hayvanlar ise bitkilerden sonraki halkaları oluşturuyordu. İnsan, doğal olarak yeryüzündeki yaratıkların en mükemmeli şeklinde görüldüğü için merkezi konumda tutuluyor, diğer canlılar da insana benzerlik derecelerine göre konuşlandırılıyordu; örneğin ölçeğin en alt basamağından yukarıya doğru çıkarken böcekleri sürüngenlerden daha aşağıya, sürüngenleri kuşlardan daha aşağıya, kuşları kurtlardan (memeli) daha aşağıya ve nihayet kurtları da maymunlardan daha aşağıya yerleştiriyorlardı. Bu merdivenin en üst basamağına da haliyle insan oturtuluyordu. Onun yeri meleklerin hemen bir basamak altı idi (Relethford, 1990).

Canlı Sistemlerde Süreklilik

İlk biyoloji bilginleri, hayvanların ya sperma ya da yumurta içinde önceden oluşmuş biçimde bulunduklarına inanıyorlardı. Kari Ernst von Baer'in mikroskoptan yararlanarak, önceden oluşmuş embriyolar bulunmadığını kanıtlamasıyla, embriyo bilim doğdu.Kalıtımın araştırılması olan genetik, ilk bulgularını 1866'da yayınlayan Gregor Johann Mendel'le başladı. Mendel'in bezelyelerle yaptığı ayrıntılı deneyler, her temel özelliğin bir çift fiziksel birim (genler) tarafından denetlendiğini ortaya koydu. Biri anne, biri babadan gelen bu birimler (özelliklerin ayrılığı yasası), sonraki kuşağa, öbür çiftlerin dağılımından bağımsız olarak geçiyordu (özelliklerin bağımsız aktarılması yasası). Gen kavramı, 1900'de, Hollanda'da Hugo De Vries, Almanya'da Kari Erich Correns ve Avusturya' da Gustav Tschermak von Seysenegg'in, Mendel'in çalışmalarını yeniden doğrulamalarıyla genişletildi. De Vries'in değşinim (mütasyon) kuramı, modern genetiğin temeli haline geldi.

Top