Cinsel yolla bulaşan hastalıklar

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar

Bu başlık altında toplanan hastalıklar iki insan arasında oluşan cinsel nitelikli yakın temasla bulaşan mikrobik (bakteri , virüs, parazitlere bağlı ) hastalıklardır. Önceleri zührevi hastalıklar olarak anılan bu hastalıkların bir kısmı yalnızca genital bölgede belirtilere neden olurken (kadında vaginal akıntı, erkekte üretradan akıntı, her iki cinste genital bölgede ülser gibi) diğer bir kısmı vücudu etkileyen genel belirtilere neden olurlar (frengi, hepatit B, AIDS gibi)

Bu hastalıkların bir kısmı için en önemli bulaşma yolu iki insanın cinsel nitelikli yakın teması (genital siğil, herpes simpleks, vajinit gibi), diğer bir kısım hastalıklar cinsel yolla bulaşmaya ek olarak kan yoluyla (AIDS ve hepatit B’nin virüs taşıyan kanın nakledilmesiyle bulaşması gibi , anneden bebeğine henüz doğmadan frengi bulaşması gibi) ve cinsel ilişki dışındaki yakın temasla da bulaşabilmektedir. (anneden bebeğine doğum esnasında doğum sonrasında emzirme ve bakım esnasında bulaşan genital siğil , herpes simpleks ve hepatit B gibi , aile içi günlük yaşam koşullarının paylaşılması sonucu bulaşan hepatit B gibi)

Bu gruptaki hastalıkların bulaşması için heteroseksüel ilişki koşul olmadığı gibi , bulaşma için gerçek cinsel ilişki olmaksızın enfeksiyon taşıyan birinin genital bölgesiyle yakın temas bile hastalığı almak için yeterli olabilmektedir. (genital siğil gibi). Cinsel yoldan bulaşan hastalıklar tüm diğer bulaşıcı hastalıklar gibi bildirimi zorunlu hastalıklar grubunda yer alırlar.

Aşağıda anlatılacak hastalıkların çoğu için cinsel ilişki dışında da çeşitli bulaşma yolları mevcuttur bu yüzden bu hastalıklardan birine yakalanan kişinin partnerini , ya da partnerli hastalığa yakalanan kişiyi sadakatsizlikle itham etmesi haksızlık olabilir. Dahası cinsel yoldan bulaşan hastalıklarda görülen belirtiler başka hastalıklarda da görülebilir ve yalnızca belirtilere dayanarak , tanı konmadan karşı tarafı suçlamak anlamsızdır.

Cinsel yolla bulaşan bir hastalığı olan kişinin hastalığın var olduğu zaman dilimi içinde ilişkide bulunduğu kişilere durumu bildirmesi ve bu kişilerin de kontrolden geçmeleri için uyarıda bulunması , tedavi bitene kadar , doktorun belirlediği süre içersinde hiçbir cinsel aktivitede bulunmaması ya da doktorun izniyle prezervatif koruyuculuğu altında ilişkide bulunması partner(ler)ine ve topluma karşı en önemli sorumluluğudur.

CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR BAŞLIĞI ALTINDA TOPLANAN HASTALIKLAR

Gonore ve Klamidyalara bağlı jinekolojik enfeksiyonlar

Genital ülser hastalıkları

Herpes Simpleks enfeksiyonu

Sifilis (Frengi)

Genital Kondilomlar (Genital Siğiller)

Hepatit B

AIDS

Yumuşak Şankr

Lenfogranüloma Venereum

Granuloma Inguinale

Molloskum Kontagiosum

Uyuz ve Bitlenme

Her hastalıkta tedavi yöntemleri farklı olmakla beraber , korunmada ortak yol cinsel eş seçiminde titiz olmak ve cinsel birleşme sırasında kondom (prezervatif=kaput) kullanmak önemlidir.

GONORE (BELSOĞUKLUĞU)

Neisseria gonrrhea adlı bir tür bakterinin neden olduğu gonore en sık rastlanan cinsel yolla bulaşan hastalıklardan biridir. Halk arasında belsoğukluğu olarak ta bilinmektedir. Özellikle cinsel yönden aktif gençleri hedef alması ve tedavi edilmez ise ilerleyerek kısırlığa yol açmasından dolayı oldukça önemlidir.

Düşük sosyoekonomik düzey, çok eşli cinsel yaşam, cinsel aktivitenin erken yaşta başlaması, hastalığın saklanması bazen de hiç belirti vermeden seyretmesi nedeniyle yayılımı oldukça fazladır. Hastalık en sık Güney ve Güneydoğu Asya ‘da görülmektedir. Son yıllarda Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan Bağımsızlıklarını Yeni Kazanmış Devletler de hastalığın giderek arttığı bildirilmektedir

Gonore’nin belirtileri nelerdir?

Gonore kadın hastaların % 80 inde herhangi bir belirti vermez. Belirti vermeyen kişilerin çoğu tedaviden yoksun kalır ve hastalığı bilmeden sağlam cinsel eşlerine de bulaştırırlar. Gonore’nin hasta bir kadından cinsel eşine bir tek ilişki ile %20, daha fazla ilişki ile % 60-80 bulaşma riski ile hasta bir erkekten cinsel eşine bir tek ilişki ile % 50, daha fazla ilişkide % 90 bulaşma riski vardır. Cinsel ilişki ile kastedilen vajinal, anal ve oral ilişkilerdir.

Kadınlarda belirtilerin ortaya çıkması 1-3 hafta kadar zaman alabilir. Belirti veren kadınlarda , ilişki esnasında kanama , vajinadan fena kokulu akıntı olabilir. İdrar yaparken yanma ve ağrı vardır, sık sık az miktarda idrara çıkılır. İki adet arasında kanama şikayetleri vardır. Ayrıca gebe kadında gonore düşüklere ve erken doğumlara neden olabilir. Doğum sırasında bebeğe bulaşabilir ve bebeğin gözlerinde iki taraflı akıntı ile başlayan , körlüğe kadar varabilen Gonore göz hastalığına yol açar. Bu yüzden bütün yeni doğan bebeklerin gözlerine antibiyotikli damla damlatılır.

Erkeklerde belirtilerin ortaya çıkması , ilişkiden 2-14 gün sonra kendini göstermeye başlar. Önce idrar yolunda sızlama , ardından ağrılı idrar yapma gibi şikayetler ortaya çıkar. İlk olarak süt kıvamında olan akıntı daha giderek koyu cerahat görüntüsünü alır.

Gonore’nin anal ilişki ile bulaşması halinde anüs bölgesinde ve dışkılama sırasında rahatsızlık duyulur.

Oral seks de bulaşma yolu olabilir. Böyle hallerde boğazda ve bademciklerde kızarma , iltihaplanma, yutkunurken ağrı gibi şikayetler görülebilir.

Gonore’nin tanısı çok basittir. Hastalık belirtileri ile gelen kişilerin akıntılarından alınacak bir örnek mikroskop altında incelenir. Kültürde bakteri üremesiyle ilgili antibiyotik kullanılarak tedavi edilir. Doktorun belirleyeceği bu antibiyotikler , yine doktorun belirleyeceği doz ve sürede kullanılarak hastalıktan kurtulmak mümkün olmaktadır. Cinsel eşinde muayenesi ve gerekirse tedavisi gerekmektedir. Gonoreli hastalar ve cinsel eşleri hastalık tam tedavi oluncaya kadar cinsel ilişkiden kaçınmalıdır.

Gonore zamanında ya da etkisiz ve tam tedavi edilmediğinde kadınlarda önemli sağlık sorunlarına neden olur. Yumurta kanallarının iltihaplanması sonucu kısırlık, dış gebelik gelişebilir. Karnın alt kısmında kronik ağrı şikayeti olabilir. Erkek hasta tedavi edilmediğinde sperm yollarında iltihap ve bunun sonucunda kısırlık ortaya çıkabilir

Gonoreden nasıl korunulur?

Cinsel ilişkide kondom kullanılması en önemli koruyucu güvenlik önlemidir.
Cinsel eş sayısının artması hastalık bulaşma riskini de arttırır.
Hastalık belirtisi olmadan da bulaşma olabileceği akıldan çıkmamalıdır.

KLAMİDYALARA BAĞLI JİNEKOLOJİK ENFEKSİYONLAR

Klamidya bakterisi gerek kadında ve gerekse erkekte ürojenital sistem (idrar yolu ve üreme sistemi) iltihabına neden olabilir. Vaginal ya da anal ilişki ile bulaşabilir. Belirtileri belsoğukluğuna benzemekle birlikte daha hafiftir.

İdrar yaparken ağrı ve yanma
Kadınlarda vajinal akıntı
Erkeklerde üretral akıntı
Hiçbir belirti vermeme gibi semptomları olan bir hastalıktır.

Mikroplu salgı bulaşmış ellerin gözlere sürülmesiyle hastalık gözlere de bulaşabilir. Hastalık mikrobu taşıyan annelerin vajinal salgılarının doğum sırasında bebeklerin gözlerine bulaşması gözlerde körlüğe kadar götürebilen ciddi iltihaplanmalara yol açar. Özellikle sosyoekonomik gelişmesini tamamlamamış ülkelerde en çok körlük nedeni klamidya enfeksiyonlarıdır.

Hastalığın teşhisi için kadınlarda idrar yolu yada vajinal akıntının tahlili , erkeklerde ise idrar yolu akıntılarının ya da spermin tahlili gerekir. Tedavi antibiyotiklerle yapılır. 1-2 hafta içersinde enfeksiyon kaybolur. Reenfeksiyonu önlemek için eşlerin birlikte tedavileri şarttır.

HERPES SİMPLEKS ENFEKSİYONU (Genital Uçuk Hastalığı)

Dudaklarda ve dudak çevresinde görülen uçuğa benzer lezyonların çok sayıda ve gruplaşmalar şeklinde ve çok daha şiddetli belirtilerle genital bölgelerde ortaya çıkmasıdır. Dudak uçuğuna yol açan Tip 1 herpes Simpleks virüsü tarafından oluşturulabileceği gibi daha sık olarak cinsel temasla da HSV 2 tarafından oluşturulur.

Virüs bir kez vücuda yerleştiğinde belli dönemlerde tekrarlayıcı enfeksiyonlara yol açar. İlk enfeksiyon oldukça ağrılı ve kaşıntılıyken , ikinci ve sonraki enfeksiyonlarda daha hafif belirtiler gözlenir.

Bu enfeksiyonun kadın açısından en önemli özelliği , gebelik döneminin sonlarında ortaya çıktığında, doğum kanalından bebeğe ulaşarak bebeğin hayatını tehdit eden enfeksiyonlara yol açma riski olması ve bu nedenle sezeryan doğumu gerektirmesidir.

Primer yani ilk kez ortaya çıkan bir genital herpeks enfeksiyonu , genital bölgede hafif bir kaşıntı ile birlikte kızarık bir döküntü şeklinde başlar. Çok kısa bir süre içinde (saatler içinde) bu kırmızı zemin üzerinde gruplaşmış su kabarcıkları (veziküller) şeklinde kabartılar ortaya çıkar, Bu kabarcıklar çok ince duvarlı olduklarından bazen hastalar tarafından hiç fark edilmeden yüzeysel yaralara dönüşebilirler.

Lezyonlardan önce ortaya çıkan kaşıntı , karıncalanma ve bacaklardaki ağrılar tipiktir. Deri belirtilerine bölgesel bezelerde şişme ve sistemik bulgular(ateş, halsizlik gibi) da eşlik edebilir.

Lezyonlar çok çabuk patladığından tanı için klinik görünümün yanında immünolojik kan tetkikleri , yara sıvısının incelenmesi ve kültürü gerekebilir.

Rekürran (tekrarlayıcı) genital herpes enfeksiyonları genellikle tedavi edilmemiş primer herpes enfeksiyonlarından sonra görülür. , Primer herpes enfeksiyonlarına göre daha hafif seyreder ve daha kısa sürerler.

Tedavi ve aşısı yoktur.

Uçukları temiz ve kuru tutmak ayrıca antiviral ilaçlar (Acyclovir) iyileşmeyi hızlandır. Çok inatçı tekrarlayıcı enfeksiyonlarda düşük doz antiviral ilaçlar uzun süre (3, 6, 12, 24 ay) kullanılabilir. Aktif ataklar sırasında cinsel temaslardan kaçınılmalıdır. Özellikle kadınlarda genital herpes’in serviks ve vajen kanseri riskini arttırdığı bilindiğinden bu hastalığa gerektiğinden daha da fazla önem verilmelidir

GENİTAL SİĞİLLER (Genital Kondilomlar)

Genital siğiller human papilloma virus (HPV) adı verilen virüsün cinsel temasla genital bölgeye yerleşmesi sonucu oluşan değişik sayı ve büyüklükte kitlelerdir. Virüs vücuda yerleştiğinde zaman zaman tekrarlayıcı enfeksiyonlara ve yeni kitlelerin oluşmasına neden olur. Kadında erkeğe göre daha sık belirti verir. Kitleler mikroskopla tanınabilecek kadar ufak olabilecekleri gibi , çok sayıda kitlenin yan yana gelmesiyle karnabaharı andıran bir büyüklükte olabilirler. HPV olağanüstü bulaşıcı bir virüstür ve gerçek cinsel birleşme olmaksızın yalnızca genital bölgelerin teması ve hatta umumi tuvaletlerden bile bulaşabilir.

Genital siğillerin tedavisinde kitlelerin cerrahi yöntemle çıkarılması, koter yardımıyla yakılması ya da kriyoterapi ile dondurulması, , ya da krem şeklinde ilaçlarla eritilmesi yöntemlerinden biri veya birkaçı birden uygulanabilir. Burada amaç görünen lezyonların tümüyle ortadan kaldırılarak kitlelerin tekrar oluşma riskinin ve bulaştırıcılığının azaltılmasıdır.

Genital siğillere bağlı olarak ortaya çıkan estetik problemler dışında HPV’nin en önemli özelliği virüsün bazı alt tiplerinin kanserojen özellikler taşımasıdır. HPV’nin çok sayıda alt tipi arasında Tip6ve Tip11 dışında çoğu alt tipin kanserojen özelliği vardır. Bu alt tipler genellikle siğil yapmadan sessiz bir şekilde vücuda girer ve hücrelerde kanserojen etkilerini başlatırlar. Bu virüsleri taşıyan erkeklerde penis kanseri oluşma riski , kadınlarda da serviks kanseri oluşma riski artmıştır.

En sık enfeksiyon yapan alt tipler kanserojen etkileri olmayan daha çok kitle oluşumu şeklinde belirti veren 6 ve 11 tipleri olmasına karşın HPV tanısı konmuş bir bireyde diğer alt tiplerin de bulunma ihtimali çok yüksektir. Bu yüzden enfeksiyonu taşıyan erkeklerin üroloji uzmanlarının tavsiyelerine göre hareket etmeleri, kadınların ise yıllık pap-smear testine ek olarak kolkoskopik incelenmeleri gerekmektedir.

YUMUŞAK ŞANKR (ULKUS MOLLE)

Epidemiyolojik olarak tüm dünyada yaygın olan bu hastalık yurdumuzda da zaman zaman küçük salgınlar yapmıştır.

Hemen hemen daima cinsel temasla bulaşan yumuşak şankr nadiren kaza ile oluşan dokunmalar sonucu yakın kimseler ve sağlık personelinde de görülebilmektedir.

Cinsel temastan genellikle 2-3 gün sonra genital bölgede önce kızarıklık ardından sivilce benzeri bir oluşum ve sonuçta ağrılı ülser şeklinde yaralar oluşur , zeminleri yumuşaktır. Sayıları genelde birden fazladır. Ülserler erkeklerde tüm genital bölgede , kadınlarda da yine tüm genital bölge , makat ve idrar yolları ağzında (üretra) yerleşebilir.

Hastaların yaklaşık % 30 ila % 50 ‘sinde her iki kasık bölgesinde ağrılı şişlikler oluşabilir, bunlar zamanla dışarıya akıntı yapabilirler.

Tanısı için yara kenarından alınan sıvının mikroskopik incelenmesi, bu sıvıdan kültür yapılması ve kan tetkikleri gerekebilir. Uygun antibiyotikler ile 2-3 haftada tam iyileşme sağlanabilmektedir.

LENFOGRANULOMA VENEREUM

Cinsel temastan 1 ila 3 hafta sonra genital bölgede su kabarcıkları ya da sert kabarcıklar şeklinde başlayıp ülserleşen yaralar görülür. Ağrısızdırlar. Yaralar erkekte tüm genital bölgede , makat ve idrar yolları ağzında , kadında da yine tüm genital bölge makat civarı ve idrar yolları ağzında görülebilir.

İdrar yaparken yanma ve makattan kanlı, iltihabi bir akıntı yapabilir. Tedavi edilmeyen hastalarda lenf damarlarının da tutulmasına bağlı olarak genital bölgelerde kalıcı şişliklere , makat iltihaplarına ve makatta darlıklara neden olabilir.

Genellikle tek taraflı , nadiren çift taraflı kasıklardaki bezelerde şişmeler görülebilir. Bu belirtilere ateş , kilo kaybı, eklem ağrıları , karaciğer ve dalakta büyümeler eşlik edebilir.

Tanı için özel deri testleri , immunolojik kan tetkikleri gerekebilir. Tedavi uygun antibiyotiklerle iki haftada mümkündür.

GRANÜLOMA İNGUİNALE

Özellikle erkeklerde ve homoseksüellerde daha sık görülen bir hastalıktır.

Cinsel temastan yaklaşık 6 hafta sonra genital bölgede ağrısız, kırmızı kabartılar ortaya çıkar ve bunlar büyüyerek ülserleşir, Ülserler tüm genital bölge , makat civarı ve kasıklara yayılırlar. Lezyonlar iz bırakarak iyileşirler.

Kasıklarda şişlikler ve bu şişliklerde gelişen karnabahar benzeri deri kabartıları da görülebilir. Bazen mide barsak sistemi ve kemiklerde de sorunlar oluşabilir.

Tanı yaradan alınan materyalin mikroskopik incelenmesi ve kültürü ile konulur.

Tedavisi uygun antibiyotiklerle 10-15 günde gerçekleşebilmektedir.

MOLLOSKUM KONTAGİOSUM

Bir virüs enfeksiyonu olan molloskum kontagiosum bir zamanlar en çok çocuklarda görülürken, daha sonra gitgide artan cinsel temasla bulaşan bir hastalık haline gelmiştir.

Her iki cinste, özellikle kasıklar, genital bölgeler ve makat civarında, inci taneleri gibi , sivilce benzeri ama sivilceden daha sert , göbekli kabartılar şeklinde görülür. Hızlı bir şekilde tüm vücuda yayılabilirler.

Kabartılar pensetle tek tek toplanarak , elektrokoter ile yakılarak ya da kriyoterapi ile dondurularak tedavi edilebilirler.

SİFİLİZ (FRENGİ)

1500’lü yıllardan 1900’lü yılların başına kadar batı dünyasını kasıp kavuran ve dolaşım sistemi ile sinir sisteminde kalıcı harabiyetlere sebep olan frengi 2. Dünya Savaşından sonra keşfedilen güçlü antibiyotikler sayesinde büyük ölçüde önemini yitirmişken AIDS hastalığının yaygınlaşması ve frengi ile HIV enfeksiyonu arasında yakın ilşkisi olması nedeniyle yeniden ilgi odağı haline gelmiştir. Özellikle Kuzey Amerika’da görülme sıklığı giderek artmaktadır.

Hastalık Treponema Pallidium adı verilen bir bakteri tarafından yapılır. Yapılan onca araştırmaya rağmen hala daha bu mikroorganizmayı üretebilecek bir kültür ortamı bulunamamıştır. Görülme sıklığı konusunda çok değişken raporlar vardır. Sosyoekonomik düzeyi düşük topluluklarda daha sık görülür. Vakaların çoğu 15-30 yaş arasında , birden fazla partneri olan kişilerdir.

Hastalık bulaşma yolları AIDS ile aynıdır. En sık heteroseksüel ya da homoseksüel ilişki ile bulaşır. Bir diğer bulaşma yolu ise enfekte kan kan ürünleri ile temastır. Birden fazla kişinin kullandığı iğneler, uyuşturucu bağımlılarında hastalığın kolayca yayılmasına olanak sağlar. Plasentadan kolayca geçtiği için hasta bir gebe mikrobu karnındaki bebeğine bulaştırabilir.

Hastalık evreler halinde ilerler ve her evrede değişik bulgular verir.

Primer Sifiliz: Hastalık etkeni ile temastan sonra genital bölgede ağrısız bir ülser belirir. Bu lezyona şankr adı verilir. Yine kasık bölgesindeki lenf düğümlerinde büyüme olur ancak bu lezyonlarda da ağrı görülmez. Ciddi şkayet yaratmadığı için hastaların çoğu bu belirtileri önemsemez. Lezyonlar tedavi edilmediği takdirde 6-8 haftada kendiliğinden kaybolur. Tedavi görmeden yaraların kaybolması hastalığın iyileşmesi anlamına gelmez Bu devrede tedavi edilmeyen hastalarda hastalık ilerler.

Sekonder Sifiliz: Hastalık şankr döneminde tedavi edilmez ise , yaraların ortaya çıkışından 3-6 hafta içinde ellerde ayaklarda ve vücudun diğer kısımlarında kırmızılıklar (döküntüler) oluşur. Bu kırmızılıkların olduğu bölgelerde de bakteriler bulunmaktadır. Bakteri fiziksel temas sonucu , bu bölgelerdeki yara sıyrık gibi kısımlardan sağlam kişiye bulaşabilir. Bu döküntüler 4-12 hafta içinde kaybolur. %1 civarındaki vakada karaciğer iltihabı, böbrek hastalıkları, menenjit görülebilir. Genital bölge civarında nemli, düz kondiloma lata adı verilen yüksek bulaşıcılığa sahip lezyonlar ortaya çıkar. Kısmi saç dökülmesi, ağız, boğaz ve vajinada ülser ortaya çıkabilir. Tedavi edilmeyen vakalarda dahi , bu belirtiler kendiliğinden kaybolabilir.

Gerek Primer , gerekse sekonder dönemde tedavi edilmeyen frengi vakalarının üçte birinde , hastalık uzunca bir dönem sessiz kaldıktan sonra daha ileri bir döneme girer . Bakteri kalp, gözler, beyin, sinir sistemi , kemikler, eklemler başta olmak üzere vücudun birçok yerinde hasarlara sebep olur.

Latent Sifiliz: Tedavi edilmediği takdirde sekonder sifilizin belirtileri de kendiliğinden kaybolur ve sessiz enfeksiyon halini alır. Bu durumda hastalık sadece yapılan kan testlerinde saptanabilir. Bu süre zarfında mikroorganizmalar yavaş yavaş çoğalmaya devam etmektedir. Zaman geçtikçe kişin hastalığı bulaştırıcılığı giderek azalır.

Tersiyer Sifiliz: İlk enfeksiyondan yaklaşık 10 yıl sonra ortaya çıkar . Hiçbir dönemde tedavi edilmeyen vakaların %35 inde tersiyer sifiliz ortaya çıkar. Tersiyer bulgular üç kategoride saptanır
Kardiyovasküler lezyonlar: %10 vakada görülür. Aortta balonlaşma, kalp kapakçıklarında yetmezlik gibi bulgular olur.

Nörolojik lezyonlar: Göz, beyin zarları gibi sinir sistemi organlarına hasar verir.
Diğer Sistemik lezyonlar: Diş, dişetleri , kas ve iskelet sistemi ve iç organlarda lezyonlar görülür.
Hastalık kalıcı sakatlıklar bırakabildiği gibi tedavi edilmezse öldürücü olabilmektedir.

Frenginin etkeni olan mikroorganizma kültürlerde üretilemediği için tanıda en yaralı yöntem kan testidir. Kanda yapılan serolojik testler ile antijen ve antikorlar aranır. Taze yaralardan alınan örneklerin özel floresanlı mikroskoplar altında incelenmesi ile Treponema Pallidium görülebilir. Beyin omurilik sıvısından alınan örneklerle serolojik testler yapılabilir.

Hangi evrede olursa olsun sifilizin tedavisinde antibiyotikler ve penisilin kullanılır. Tedaviye başlandıktan sonra hasta 24 saat içinde hastalık bulaştırıcılığını yitirir.

Frengiden korunma yolları:
Cinsel ilişkide kondom kullanmak
Cinsel eş sayısının artması ile birlikte hastalık bulaşma riski de artacağından , partner seçiminde titiz davranmak
Hastalık belirtisi olmadan da bulaşma olabileceğini unutmamak.
Kan nakillerinde gerekli testlerin yapılıp yapılmadığının kontrolünü unutmamak

Frenginin tedavisi ve bu çağda hastalığın yok olması için halen aşı ve tek dozluk antibiyotik tedavisi çalışmaları yapılmaktadır.

UYUZ (SCABİES) VE BİTLENME (PEDİKÜLOZ)

Her ne kadar yalnızca deride , özellikle geceleri ve sıcakla artan kaşıntı ve eller , karın, kalçalar, göğüs ile bacak iç yüzlerde kaşıntılı döküntülerle karakterize olmasına karşın , uyuzun en tipik ve muhtemelen en erken bulguları özellikle erkeklerde genital bölgede yerleşen deriden kabarık şeffaf , sivilce benzeri kaşıntılı kabartılardır. Çok kaşıntılı olmaları nedeniyle kısa sürede ülser yaralar haline dönerler. Zeminleri sert olan bu ülserler uyuz şankrı adı verilir ve bazen frengi ile diğer cinsel temasla bulaşan hastalıkların ülserleriyle karıştırılabilir.

Bitlenme de özellikle kasık bitleri yakın temas ile karşı tarafa bulaşır.

Hasta kaşıntısı olsun olmasın tüm yakın aile bireylerinin tedavisi ile kişisel ve ortak kullanılan eşyaların dezenfeksiyonunu gerektirdiğinden tedavisi oldukça zahmetlidir. Fakat kurallara uyulduğunda iyileşme tamdır.

HEPATİT- B (B TİPİ SARILIK)

Hepatit B aynı adlı virüsün karaciğere yerleşip orda çoğalarak karaciğeri tahrip etmesi ile ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalıktır.

Hepatit B virüsü bir DNA virüsüdür. Bu virüsün üç adet antijenik yapısı mevcuttur. Virüs dış kısmında yani zarf kısmında eskiden Avustralya antijeni denilen Hepatit B Surface Antigen mevcuttur. Virüsün nükleoplasit denilen merkez kısmında ise iki önemli antigenic yapı vardır. Bunlar Hepatit B Core Antigen ve Hepatit B Antigenidir.

Hepatit B Türkiye'de ve Dünyada önemli bir sağlık sorunudur. Bugün dünyada yaklaşık iki milyar kişinin Hepatit B’ye yakalandığını biliyoruz. Bunun yanında 350 milyon kişi bu virüsü kronik olarak taşımaktadır. Ülkemizde de durum farklı değildir. Türkiye'de bugün yaklaşık her üç kişiden yaklaşık biri Hepatit B virüsü ile karşılaşmıştır. Yine her 10 kişi, den biri Hepatit B virüsünü taşımakta ve bulaştırmaktadır. Hastaların % 75-80’inde hiçbir belirti görülmez.

Hepatit B belli başlı üç yolla bulaşır.
Virüsü taşıyan kişilerle cinsel temasta bulunma.
Virüsü taşıyan kişilerin kan ve vücut sıvıları ile temas etme.

Virüsü taşıyan hamile kadınlardan doğum sırasında bebeklerine bulaşmasıdır.

Hepatit B virüsü AIDS’ten 50 ila 100 kat daha bulaşıcıdır. Derideki bir çatlak ya da açık yara ile temas eden bir damla kan ya da tükürük bile hastalığın bulaşmasına yeterli olabilmektedir. Kan ve Kan ürünlerinin kullanımı , kirli enjektörler, cerrahi müdahale, manikür pedikür setleri, traş bıçakları Hepatit B virüsünün bulaşmasına aracılık edebilmektedirler. Steril olmayan aletlerle yapılan sünnet ve kulak delme gibi işlemler de Hepatit B’nin bulaşması için önemli risk oluştururlar.

Bu virüs ile temas eden her 10 bebekten 9’u ve her 10 erişkinden 1 ‘i belli bir süre sonunda (yaklaşık 6 ay) mikrobu vücudundan atmayı başaramaz. Bu durumda kişi virüsü yaşam boyu vücudunda taşıyacak ve etrafa yayacaktır. Ayrıca taşıyıcılarda hastalık durumu farklılıklar gösterir. Bazı kişilerin karaciğerlerinde önemli değişiklikler meydana gelmezken, bazılarının karaciğer hücrelerinde ağır hasrın ortay çıktığı tablolar oluşabilir. Bu gruptaki bireylerde , yıllar sonra siroz ve karaciğer kanseri görülebilir.

Hepatit B ‘de risk birçok bulaşıcı hastalıktan çok farklıdır. , çünkü kronik hepatitlilerin %25’i primer karaciğer kanseri ve siroz nedeniyle ölmektedir. Çünkü Hepatit B tüm dünyadaki primer karaciğer kanserlerinin %60-%80’inden sorumludur. Ve primer karaciğer kanserleri kanser ölümleri içinde ilk üç sırada yer almaktadır. Hepatit B virüsü sigaradan sonra bilinen en yaygın kanser nedenidir.

Kronik Hepatit B taşıyıcıları tamamen sağlıklı görünürler . Taşıyıcılığı saptayabilmek için kanda Hepatit B yüzey antigeni saptanmasıyla taşıyıcılar ayırt edilebilirler.

Taşıyıcıların % 50’si belirtisiz olarak sadece virüsü taşır. Karaciğer biyopsisi yapılırsa bu kişilerin bir kısmında Kronik Persistan Hepatit adı verilen bir tablo görülür. Bu hastalık nispeten selim seyretmekle birlikte herhangi bir zamanda kronik aktif hepatit haline dönüşebilir.

Taşıyıcıların %50 ‘sinde Kronik Aktif Hepatit adı verilen kronik karaciğer hastalığı gelişir. Bu hastalığın geliştiği kişilerin % 25 ‘inde karaciğer kanseri ortaya çıkar.

Kronik taşıyıcılar cinsel eşlerine Hepatit B bulaştırabilirler.

Kronik taşıyıcı annelerden doğan bebeklere Hepatit B bulaşır.

Kronik taşıyıcılarla aynı evi paylaşanlarda Hepatit B’ye yakalanma oranı , normal popülasyona kıyasla 2-4 kat daha fazladır.

Hastalığa yakalanan kişilerin ancak yarısında sarılık ortaya çıkar . Hastaların % 65 ‘inde grip benzeri belirtiler görülür. Geriye kalanlarda hastalık belirtisiz seyreder. Klinik olarak sarılık gelişse de gelişmese de hastaların %90 ‘ı tamamen iyi olur. İyileşen kişiler yaşamlarının sonuna kadar hastalığa bağışıklığı kalır.

Kesin tedavisi olmayan bu hastalığa karşı en etkili korunma yolu aşılanmadır. 1980’li yıllarda çıkan Hepatit b aşıları , bu virüsü taşıyan kişilerin kanından elde edilirken, günümüzde kullanılan aşılar genetik mühendislik yöntemleriyle bakteri hücrelerinden elde edilmektedir.

Her iki tipteki Hepatit B aşısının da güvenilirliği tamdır. Aşıya bağlı karaciğer hastalığı meydana gelmesi veya başka bir hastalık bulaşması söz konusu değildir. Sık görülen yan etki , aşının yapıldığı bölgede birkaç gün sürebilen ağrı , kızarıklık ve şişliktir. Çok nadiren halsizlik bildirilmiştir.

Aşının tam etkili olabilmesi için 0, 1. 6 aylarda toplam 3 doz yapılması gerekir. Üç doz uygun aşılamadan sonra aşının koruyucu etkisi ortaya çıkar.

KAZANILMIŞ BAĞIŞIKLIK YETMEZLİĞİ SENDROMU (AIDS)

AIDS (Kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Sendromu) virüs yoluyla bulaşan bir hastalıklar bütünüdür. Bireye HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) bulaşması sonucunda , vücudun savunma gücü zayıflar ve birey bazı mikrop ve hastalıklara sağlıklı kişilerden daha duyarlı hale gelir. Sonuçta birden fazla hastalık ve kanserlerin ortaya çıkması ile AIDS tablosu oluşur ve hastalık mutlak ölümle sonuçlanır.

HIV nasıl bulaşır?

HIV kandan başka erkeğin sperminde, kadının vajina salgısında bulunur ve cinsel ilişki sırasında vajinadan, penisten, anüsten ve ağızdaki zedelenmiş doku ve çatlaklardan vücuda girerek , erkekten kadına, kadından erkeğe, erkekten erkeğe, kadından kadına bulaşır.
HIV , hasta veya taşıyıcı anneden bebeğine, gebelik, doğum ve emzirme sırasında bulaşır.
HIV taşıyan bir kişiden , taşımayan diğerine , prezarvatif kullanmadan yapılan her türlü cinsel ilişki ile mikrobun geçme riski vardır.
HIV taşıyan kan yoluyla mikrop bulaşabilir. Kan ve kan ürünleri , organ ve doku nakli ile , traş bıçağı , diş fırçası ve enjektör paylaşımı ile , kesici ve delici aletlar yolu ile bulaşır.

HIV bulaşmadığı durumlar

HIV günlük yaşamda aynı odada, aynı büroda , sınıfta bulunmakla , aynı havayı solumakla bulaşmaz.
Masum öpüşme , dokunma, sarılma , öksürük , aksırık, tükürük ve el sıkışmayla bulaşmaz.
HIV sağlam deriden geçemez.
Yiyecek içecek çatal kaşık bıçak tabak telefon, çeşme musluğu , tuvalet, duş ortak kullanımıyla bulaşmaz.
AIDS günlük yaşamdaki olağan davranışlarla bulaşmaz.
Sivrisinek ve diğer böceklerin sokması ve hayvanlarla temasla da bulaşmaz.

AIDS’ e yakalanan insanın vücuduna AIDS virüsü (HIV) yerleşir. Vücutta HIV’e karşı 2-3 ayda antikorlar oluşur. Bu antikorlar kan serumunda antikor testi (ELISA) yapılarak saptanır. Test yaptırmak isteyen AIDS Danışma Merkezine başvurarak bilgi almalı ve kendi iradesi ile test yaptırma kararı vermelidir. Test anonim yapılır, ad ve adres alınmaz . Testin pozitif oluşu , kişinin AIDS ‘e yakalandığını gösterir. Bu kişiye seropozitif veya HIV pozitif denir ve yaşamının sonuna kadar virüs taşıyıcısı olarak kalır. HIV pozitif kişi hastalık belirtileri yıllar sonra ortaya çıkıncaya kadar sağlıklı görünür. , fakat virüsü başkalarına bulaştırabilir

HIV virüsü insanın vücuduna girdiğinde en çok T4 adı verilen beyaz kan hücrelerine yerleşerek çoğalır. HIV T4 hücrelerinin ölümüne sebep olur. Bu hücrelerin ölümü vücut direncini azaltır ve sonuçta AIDS hastalığının belirtileri ortaya çıkar.

AIDS hastalığının başlıca belirtileri şunlardır:

Gece terlemeleri
Sürekli ishal ve aşırı kilo kaybı
Koltuk altı, kasık boyun ve lenf bezlerinde şişlik
Öksürük ve akciğer şikayetleri
Uçuk , zona , ağizda pamukçuk
AIDS hastalarında yukarıda sayılan çeşitli belirtiler yanında:
Merkezi Sinir Sistemi hastalıkları
Kanser (Karpoksi Sarkomu, Lenfoma)
Bazı mikropların sebep olduğu enfeksiyonlar görülebilir.

AIDS tanısı konulan hastalar birkaç yıl içinde ölmektedir. Hastalığın başlangıcında tedavide AZT(Zıdovudıne) ve DDI gibi ilaçlar kullanıldığında yaşam süresi yıllarca uzayabilir.

AIDS ‘e karşı aşı henüz bulunamamıştır.

AIDS ‘ten Korunma:

Cinsel ilişkilerde koruyucu Latex kondom kullanmak
AIDS virüsü taşımayan kişi ile karşılıklı sadakate dayalı ilişki kurmak.

Kan naklinde AIDS testi yapılmamış , kontrolsüz kan asla kullanılmamalıdır.

Kullanılmış ve dezenfekte edilmemiş şırınga , iğne, cerrahi aletler, jilet kesinlikle kullanmamalıdır.
Kuaför ve berberlerde traş, manikür ve pedikür sırasında kullanılan aletler yoluyla hastalık bulaştırabilirler. Bunun için işi yapanların çalışırken eldiven kullanmaları en iyisidir. Ayrıca ellerin bol su ve sabunla yıkanması mikroplardan arındırmanın en iyi yoludur. Eller yıkandıktan sonra Hibisel ve Sporocidin Losyon gibi bir antiseptik madde kullanılması uygun olur. İşlem sırasında yaralanan ellere Batticne, Betadine, Isosol , Polyod gibi antiseptik maddeler uygulanmalıdır.

AIDS virüsünü öldüren diğer dezenfektan maddeler:

Çamaşır suyu, Bacteranios D, Cidex, Mikrozid Liquıd, Hibisel, Setridif, klorheksol, Lysoformin, Hylox, Presept, Betadine Gargara, Kodan Tinktur Forte. Bu maddeler eczanelerde , kullanışları prospektüslerinde yazılı olarak satılırlar.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar eski çağlardan beri varolan ve güncelliğini hiçbir zaman kaybetmemiş hastalıklar grubundandır. İlerleyen değişik dönemlerde bu grupta yeni hastalıkların güncellik kazanmalarıyla da halen giderek artan önemli bir tıbbi ve halk sağlığı problemi olmaya devam etmektedirler.

Cinsel yolla bulaşan hastalıkların artış nedenlerine göz atıldığında :eğitim yetersizliği, toplumun sosyoekonomik yapısında meydana gelen bozukluklar(ahlak kavramındaki değişiklikler, göçler, iç ve dış turizm, gittikçe zorlaşan, bazı çevrelere göre de gittikçe kolaylaşan hayat şartları, uyuşturucu ve alkol alışkanlıklarının artması gibi), fahişelik, gizli fahişelik, eşcinsellik, genelev ve gizli buluşma yerleri ile mücadele ve kontrollerin yetersizliği, ilaçlar ile gebe kalma korkusunun ortadan kalkması gibi nedenler yer almaktadır.

CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLARDAN KORUNMA

Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan bireysel düzeyde korunmanın en etkili yolu hastalık riski taşıyan şüpheli kişilerle (hayat kadınları, hayat kadınlarıyla birlikte olduğu bilinen kişiler , çok sayıda partneri olan ya da olmuş kişiler) ilişkiye girmekten kaçınmaktır.

Ancak unutulmamalıdır ki bariz olarak şüpheli görünmeyen birinden de hastalık bulaşabilir. O yüzden hakkında tam bir bilgi sahibi olunmayan bir kişiyle ne kadar temiz görünürse görünsün ilişkide prezervatif kullanmak şarttır.

Prezervatifler arasında latex yapılı olan ve spermisid içerenler tercih edilmelidir. (çünkü spermisidlerde aynı zamanda mikroorganizmaları etkisiz hale getirebilme özellikleri de bulunmaktadır)

Prezervatif kullanımı yıllar boyu erkeklerin tekelinde ve inisiyatifinde kalmıştır. Son yıllarda kadınların kullanımına uygun olarak geliştirilen prezervatifler Amerika ve bazı Avrupa ülkelerinde kullanılmaya başlamıştır.

Ne kadar etkili korunma olursa olsun cinsel yolla bulaşan hastalıklar açısından herkes risk altındadır. Bu hastalıkların çoğunda erken tanı ve tedavi hem kişinin sağlığının tekrar oluşturulması , hem de hastalığın daha çok bulaşmasının engellenmesi açısından önemlidir.

Bireyin cinsel yolla bulaşan hastalıklar grubunda yer alan hastalıkların genel belirtilerini bilmesi ve aşağıdaki belirtilerden bir veya daha fazla olduğunda çekinmeden doktora başvurması önemlidir.

Erkekler için: Genital akıntı, Genital bölgede siğil , ülser tipi lezyonlar, İdrar yaparken yanma,
Şüpheli biriyle ilişkiye girmiş olmak.

Kadınlar için: Kasık ağrısı ve beraberinde akıntı, Tek başına akıntı, İdrar yaparken yanma,
Genital bölgede siğil, ülser tipi lezyonlar, Şüpheli biriyle ilişkiye girmiş olmak.
Top