Vahşi Çiçekler

Vahşi Çiçekler

Çiçekler nasıl olurda vahşi olabilir ?

Afrika'nın balta girmemiş tropik ormanlarında biraz gezintiye çıkarsanız, başınızın derde gireceği ilk canlılar böcek ve yırtıcı hayvanlardan çok sarılıcı ve dikenli bitkiler olurdu. Bazı bitkiler vardır ki insan derisi ile temas ettiği vakit çok acı verir. Örneğin ısırgan otu gibi. Veya kuvvetlice su püskürten bitkilere de rastlamışsınızdır. Tabii tüm bu bitkiler insanlar için hayati bir tehlike arz etmese de, böcek ve sinekler için tam bir kabus gibidir.

Bu bölümde böcekleri kurnaz bir şekilde tuzaklarına düşürüp sindirerek hayatını sürdüren böcekçil yani "İncestivor" bitkilere deyineceğiz.

Böcekçil bitkilerin en önemli özelliği aktif olarak hareket edebilmeleridir. Aslında doğadaki tüm bitkiler hareket ederler. Mesela bir ayçiçeği fidesini güneşe karşı bırakırsanız çiçek derhal güneşe doğru yönelmeye başlar. Fakat böcekçil bitkilerden bazıları çok aktif olarak hareket ederler ki bu hareketleri çok kısa bir zaman zarfında meydana gelir. Bu çiçekler sahip oldukları mükemmel fizyolojik özellikleri sayesinde hareket çabukluluğunun verdiği avantajla böcekleri tuzaklarına düşürüp hapsedebilirler. Söz konusu bitkilerden en meşhuru, sizinde yakından tanıdığınız "Kapan yaprak" isimli bitkidir.

Yaprakların hareket mekanizması ise oldukça iyi düşünülmüş birer "yastık" sistemi ile çalışmaktadır. Yastık sistemi temel olarak "su alma su verme" prensibine göre çalışır.

Bunu bir örnekle açıklayalım

Şişkin bir hava yastığımız olsun ve biz bu hava yastığının üzerine bir tahta tabla koyalım. Ve daha sonra bu hava yastığını aniden söndürerek inmesini sağlayalım. Tabii yastık söndükçe üzerindeki tahta tablada büyük bir süratle Yere doğru inmeye başlayacaktır.

İşte bitkinin kullandığı yöntemde tıpkı bunun gibidir. Yaprakların tabanlarında bulunan özelleşmiş hücreler çok fazla su içerirler. Bitkiye dışarıdan bir müdahalede bulunulunca, bitki, derhal yaprak tabanındaki özelleşmiş hücrelere impuls (uyarı) yollayarak hücrelerin içindeki fazla miktardaki suyu süratle boşaltmasını sağlar.

Örneğimizdeki tahta tablamız, bitkideki kapan yaprakları temsil etmektedir. Tahta tabla nasıl ki yere doğru yaklaşarak kapanmaya başlıyorsa bitkinin yaprakları da aynı şekilde birbirlerine doğru hareket ederek kapanmaya başlar

Bitkinin yaprak tabanındaki hücrelerin fazla su alması olayına " Turgor ", hücrelerin suyunu kaybederek büzülme olayına ise " Plazmoliz " denir. Yaprakların tabanındaki hücreler turgor, yani fazla su almış vaziyetteyken üzerindeki yapraklar açık konumdadır. Fakat hücreler büyük bir süratle sahip oldukları fazla suyu boşaltınca yani plazmoliz durumuna geçince yapraklar kapanır. Tabii bu kapanma işlemi bir kaç saniye içinde meydana gelince, yaprak içerisindeki böceğin kaçmasına pek bir fırsat kalmaz.

Yaprakların uçlarındaki dikenlere dikkat ederseniz, tıpkı bir dişli çark gibi birbirlerinin içerisine giriyor. Ve o kadar intizamlı dizilmişlerdir ki yapraklar kapandıklarında birbirlerini engelleyecek şekilde çarpışmazlar. Bitkinin böyle bir yapıya sahip olmasının nedeni, tuzağına düşürdüğü böceğin kaçmaması içindir. Fakat buna rağmen bazı ufak böcekler kapan yaprakların kapanmasına ramak kala kaçarak kurtulabilmektedir. Bitkilerin böcekleri kapan yapraklarının arasına sıkıştırması ise 2 hamlede gerçekleşir.

İlk hamlede böcek, bitkinin yapraklarının arasında dolaşmaya başlayınca farkında olmadan yaprak içerisindeki hassas reseptörlere dokunur. Bu reseptörler, tıpkı bir insanın eline batan iğneyi hissetmesi gibi böceğin ayaklarının dokunmasıyla impuls yani elektriksel bir uyarı doğururlar.

Elektriksel uyarılar bir yol boyunca yaprak tabanındaki hücrelere kadar gider ve bu hücrelerin zarlarında elektriksel bir gradiyent meydana getirir. Bu elektriksel değişiklik içi fazla miktarda suyla dolu olan şişkin hücrelerin zarlarının suya çok fazla geçirgen olmasına sebep olur.

Hücrenin zarı suya çok fazla geçirgen hale gelince hücre süratle su kaybetmeye başlar. Hücreler su kaybettikçe tıpkı bir yay gibi üzerlerine baskı yapan yapraklarda birbirlerine doğru yaklaşmaya başlarlar. Bu işlemin gerçekleşmesi 2-3 saniye sürer.

İkinci hamle ise yaprakların tam olarak kapanması durumudur. İlk hamlede yapraklar arası azda olsa biraz mesafe kalmasına rağmen ikinci hamlede yapraklar tamamen kapanır.

Bu işlemin tamamlanması ise 10-15 saniyeyi bulur. Tabii bu andan sonra böceğin yapabileceği pek bir şey kalmaz.

Bitki böceği kapanına kıstırdıktan sonra derhal enzim üretmeye başlar. Bu enzimleri üreten hücreler ise yaprağın iç tarafında yani böceğin bulunduğu bölgededir. Enzimler asit tabiatlıdır ve böceğin 2 veya 3 gün içerisinde sindirilmesini sağlarlar. Bir kapan yaprak en fazla 5-6 kere çalışabilir. Fonksiyonunu yitiren yaprakların yerini ise yeni çıkan genç yapraklar alır.

İnsanın aklına, bir bitkinin bu kadar detaylı düşünülmüş mükemmel bir sisteme nasıl sahip olduğu sorusu gelmektedir. Elbette ki bitkinin bu sistemi planlaması ve uygulamaya koyabilmesi mümkün değildir. Var olan mekanizmalar bir akıllı tasarımcının ürünüdür kuşkusuz.

Doğada buna benzer bir çok insectivor (böcekçil) bitki mevcuttur ve aralarında hayli ilginç tuzak sistemlerine sahip bitkilerde vardır. Böcekçil bitkilerden en çok tanınanlarından diğer bir tanesi ise, yaprakları sürahiye benzer çukur bir yapı şeklinde özelleşmiş bir bitkidir.

Bu bitki, yüksek ve ağaçlık bölgelerde yaşamakta, yine böcek ve sineklerle beslenmektedir. Bitkinin yaprakları tıpkı bir vazo şekline dönüşmüştür. Fakat vazo şeklindeki yaprağın hemen üstünde başka bir yaprak görülüyor. Bu yaprak ise böceklere kurulan tuzağın kalbini oluşturmaktadır.

Bitki daha bir yavruyken küçük yapılara sahip bu her iki yaprakta, olgunluğa eriştiğinde çok büyük bir cüsseye sahip olurlar.

Üstteki yaprak böceklerin üzerinde dolaştığı yapraktır. Bu yapraklar genelde alımlı renklere sahip olup böcekleri üzerine çeker. Böcek, üstteki yaprağın civarlarında dolaşmaya başladığında eğer yaprağın alt yüzüne gelirse yer çekiminin etkisiyle sürahi şeklindeki yaprağın içerisine düşer.

Fakat bir böcek, ayağından salgıladığı yapışkan maddeler sayesinde ters duvarda bile yürüyebilirken niçin bu yaprağın alt yüzeyine geldiğinde tutunamayıp düşmektedir ?

Böceğin yaprağa tutunamayıp düşmesi, bitkinin üstteki yaprağının salgıladığı kaygan bir sıvıdan dolayıdır.

Bu sıvı protein bir yapıda olup kaygan bir tabiattadır. Burada şaşırtıcı olan şey, bitkinin bir böceğin ayağından yapışkan bir sıvı salgılandığını nereden bildiğidir. Dahası böceğin kayıp düşmesi için bu mükemmel kaygan sıvıyı bitkinin, en uygun bölgesinde üretemeye nasıl karar verdiğidir.

Bu elbette bir bitkiden beklenemeyecek bir davranıştır. Bitkinin yaptığı kusursuz hesaplar, emeklerini de boşa çıkarmamaktadır.

Bitkinin alt tarafında bulunan sürahi şeklindeki yaprak ise tabanı kapalı bir kap gibidir ve içerisinde su ve sindirici enzimler bulunur. Bir böcek veya bir sinek bu sürahinin içine düştükten sonra bir daha yukarı çıkamaz. Sineklerin ıslanan kanatları buna izin vermediği gibi, sürahi yaprağın kenarlarından salınan diğer kaygan tabiattaki kimyasallar ile böcek ve diğer haşerelerin yukarı tırmanması engellenir.

İçeri düşen bir böcek bir kaç gün içerisinde salgılanan enzimler vasıtasıyla sindirilerek besin ihtiyacı karşılanır.

Tropik ormanlarda yaşayan bu tür bitkilerden bazıları o kadar büyüktür ki içerisine düşen küçük bir fındık faresinin bile boğulmasına neden olabilir. Tabii aynı zamanda farenin sindirilmesine de.

Bu dikensi yapıların içerisinden ince bir kanal geçer. Bu kanaldan ise yine kaygan tabiatta bir sıvı salgılanır. Sıvı damlasını nektar zannedip içmek için gelen arı ve sinekler, sivri uca tutunmaya çalışır fakat çoğu zaman başaramazlar. Dikene tutunamayan böcek aşağı enzim havuzunun içine düşer ve bitki için ziyafet başlar. Bitkinin yaprakları oldukça alımlı kırmızı bir renge boyanmıştır. Ayrıca vazo yaprağın ağız kenarlarının ne kadar parlak olduğuna dikkat ediniz. Bu bölgelerden de böceklerin tırmanmasını engellemek için bol miktarda kaygan kimyasallar salgılanır.

Her canlıda olduğu gibi doğadaki böcekçil bitkilerde üstün bir tasarım ürünü olup her biri yaşamı için gerekli tüm fonksiyonları yerine getirecek mükemmel tuzak mekanizmalarına sahiptirler.

Diğer bir böcekçil bitkide böcekleri kandırma yoluna giderek avlanmaktadır.

Bu bitki sahip olduğu eşsiz görünümüyle, özellikle arıları üstüne çekmeyi başarır. Bitkinin şekli yıldıza benzer ve her kolundan sürekli olarak bir tür yapışkan sıvı salgılanır. Bitki, bu yapışkan sıvıyı yapraklarında öyle bir üretir ki, sıvı damlacıkları art arda dizilerek lezzetli bir nektar görünümü verir. Oldukça çekici bir görünüme sahip olan bitki, bu haliyle arı ve sinekleri üzerine çekmeyi başarır.

Bitkiye yakından bakan bir insan bile yapraklardaki sıvının nektar olduğunu zannedebilir. Arı ve sinekler çiçek üzerine konarak sıvıyı emmeye kalkışınca kondukları yere çivilenmiş gibi sabitlenirler. Çünkü bu sıvı çok kuvvetli bir yapıştırıcı özelliğe sahiptir.

Bundan sonrası ise bitki için çok zor değildir. Tek yapması gereken şey, ışınsal olarak dizilmiş yapraklarını kapayarak böceğin üstünü örtmektir. Bu mekanizma yukarıda anlattığımız " turgor-plazmoliz " basınç kuvvetleri ile çalışır. Böceğin üzeri örtülür örtülmez enzimler devreye girerek böceği sindirmeye başlar.

Bitkilerin böcekleri yakalayarak sindirmelerindeki temel amaç, kendi bünyelerinde düşük miktarda bulunan azotun böceklerde fazla olmasındandır.

Bitki böceği sindirerek hem azot ihtiyacını hem de diğer mineral ve protein gereksinimini karşılar.

Tabii bir bitkinin böcek ve sineklerde bol miktarda azot bulunduğunu bilmesi ve buna göre hareket etmesi yine DNA da programlanmış bilgiler vasıtasıyla gerçekleşir. Mesela yapışkan maddeleri üreten hücrelerin DNA'larında özel enzimler üretilir ve bu enzimlerin girdiği bir takım karmaşık reaksiyon sonucunda yapışkan maddeler husule gelir.

Diyebiliriz ki doğadaki tüm bitkiler harikulade formüllerle mucizevi kimyasallar üreten birer biyokimya fabrikası gibidir. Bu sıvılarla anlaşırlar, bu sıvılarla beslenirler ve yine bu sıvılarla kendilerini korurlar. Kısacası bitkiler kendi başlarına birer mucizedirler.

Salgı yapan hücrelerin DNA'sında çok özel bir bilgi saklıdır. Bu bilgi ile hücre, üzerinde ne kadar salgı maddesi biriktireceğini çok mükemmel bir şekilde hesaplamıştır. Hücreler, yapışkan salgıyı ürettikçe, bu salgı üzerlerinde birikmeye başlar. Fakat salgı seviyesi öyle bir noktaya gelir ki bu noktadan sonra hücreler salgılama işlemini durdururlar.

Eğer hücre bu noktadan sonra salgılama yapmaya devam etseydi hem fazla yapışkan maddeyi israf etmiş olacaktı, hem de salgının büyük bölümü yerçekiminin etkisiyle yaprakların üzerlerinden başka yerlere akıp gidecekti.

Yaradılış harikası bu mükemmel yaratıklar şu an bile, sahip oldukları kusursuz tuzak mekanizmaları ile kendilerine ziyafet çekmektedirler. Tüm bunları mükemmel bir tasarım harikası olan DNA programlarına borçlulardır.
Top