Virüsler

Virüsler

Tabiattaki tüm varlıklar canlı form ve cansız form olarak iki gruba ayrılmışlardır.Cansız forma dahil olan varlıklar, üreyemeyen, solunum yapmayan beslenmeye ihtiyacı olamayan tüm varlıklardır. Örneğin denizler, göller, kayalar, bulutlar, dağlar vs. ekosistem içerisinde sürekli bir dönüşüm içerisinde olmasına rağmen canlı sayılmazlar. Bir varlığın canlı sayılabilmesi için, az öncede belirttiğimiz gibi üreyebilmesi, beslenebilmesi, solunum yapabilmesi ve diğer canlılarla sürekli bir ilişki içerisinde olması gerekir ki ancak böyle bir varlığa canlı denebilir. Bugün bilim adamları, canlıları sistematik olarak sınıflandırırken virüsün hangi kategoriye konacağı konusunda hala bir ittifak kuramamıştır. Çünkü virüsler bazı hallerde canlı gibi davranırken diğer bazı hallerde tam bir " inorganik " madde gibi davranır.Dolayısıyla ortaya büyük bir tezat çıkmaktadır.Virüslerin nasıl olup da hem canlı gibi davrandıklarını hem de cansız gibi göründüklerini, düşündürücü yaşam döngülerini inceleyerek anlamaya çalışalım. Hücre zarına kenetlenmiş virüsler: Virüsler hücre zarını eritip hücrenin içine DNA veya RNA'larını (bir bakıma bizzat kendilerini aşılarlar.)

Virüsün anatomisi:
Virüs, doğadaki en basit canlı türlerinden bile daha basit bir yapıya sahiptir.Bildiğiniz gibi bakterilerin vücudu yalnızca tek bir hücreden oluşan yalın bir anatomiye sahiptir.Fakat virüslerin vücudu bir hücreden bile oluşmaz.Yalnızca hücreyi oluşturan temel yapıtaşlarının çok az bir miktarının yine kompleks bir yapı oluşturmalarından meydana gelmiştir.

Bir hücre proteinlerden, nükleik asitlerden, hücre zarından, kompleks organellerden (mitokondri, endoplazmik retikulum, golgi aygıtı, ribozomlar vs.), nukleus (çekirdek) den ve daha birçok enzim ve sayamadığımız kimyasal moleküllerden oluşan oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir.

Virüsler ise yukarıda saydığımız hücre yapıtaşlarından Yalnızca üç tanesinin kompleks oluşturmasıyla meydana gelir.Bu yapıtaşları protein, enzim ve nükleik asitlerdir.Bazı virüslerde ise yağ moleküllerine de rastlanılır.Virüs, Yalnızca bu üç yapıtaşından oluşan basit bir yapıya sahip olmasına karşın ne amaç uğuruna kendini çoğaltmaya çalıştığını ve canlı - cansız formları arasında nasıl gidip geldiği çözülememiş mühim bir problemdir.

Virüsler ancak " Elektron mikroskobu " ile görülebilirler.Işık mikroskopları ile görülmeleri imkansızdır.Öyle ki bir virüs bakteriyle kıyaslandığında, bakterinin yanında çok küçük kalan bir boyuta sahiptir ve boyu ancak " nm " (nanometre, yani metrenin milyarda biri) uzunluk birimi ile ölçülebilir. Head yani baş bölgesi, karmaşık yapılı proteinlerden oluşmaktadır.Bu protein kılıfın içerisinde ise virüse ait RNA (bazen DNA olabilir) molekül zinciri bulunmaktadır. İngilizce " Neck " adı verilen bölge ise boyun kısımıdır.Sırasıyla Collar=bilezik, Sheath=gövde, Tail Fiber=Kuyruk iplikçikleri ve son olarak Base Plate yani taban plakası görülmektedir.

Görüldüğü gibi virüslerin anatomisi Yalnızca bu moleküler yapılardan ibarettir.Fakat buradaki en büyük soru işareti ise bu moleküllerin neden kendilerini çoğaltmak istedikleridir.

Moleküller atomlardan oluşan maddelerdir.Maddenin ise şuuru ve aklı yoktur.Fakat gördüğünüz gibi Yalnızca bir molekül yığını olan virüsler doğada kendilerini çoğaltmak için sürekli bir canlı hücre arayışı içerisine girmişlerdir.Bu esrarengiz yapılar üreseler bile ne beslenebilirler nede soluk alıp verebilirler. Bir bakteri bile dışarıdan aldığı molekülleri işleyerek hayatını sürdürür, solunum yapar ve vücudunda oluşan artık maddeleri dışarı atabilir, fakat virüslerin buna benzer fonksiyonları da yoktur. Bakteriler besin ve diğer hayati moleküllerin yokluğunda h ayatlarını kaybederken virüslerin ölmesi diye birşey söz konusu değildir.

Virüslerin hem cansız hemde canlı özellik gösterdiklerinden bahsetmiştik.Virüsü canlı yapan özellik üreyebilmesidir.Fakat cansız olarak görünmesinin sebebi ise, içine yerleşip onu üreme amacıyla kullanacağı bir hücre bulamadığı zaman " Kristal " bir yapıya dönüşmeleridir.Bu şekilde virüs tıpkı havada süzülen bir toz zerreciği gibi bir partikül halinde doğada serbest olarak dolanır.Ta ki canlı bir hücreye rast gelip onu üreme amacıyla kullanıncaya kadar.

Şimdi bu esrarengiz yaratıkların doğada kristal halinde cansız olarak dolanırken bir hücreye rast gelip, nasıl bir canlı gibi üremeye başladığını şekillerle inceleyelim.

Virüs kristal halinde doğada serbest olarak dolaşırken bir bakteri yada başa bir canlı hücresine rast geldiğinde (Burada bakteri hücresi örnek gösterilmiştir) kuyruk kısmı bakterinin duvarına temas edecek şekilde konumlanır. Virüs RNA'sını bakterinin sitoplazmasına zerk edebilmek için kuyruk kısmından bakteri duvarına bir tür enzim enjekte eder.Bu enzim bakterinin duvarını tıpkı bir asit gibi delmeye başlar.Bakterinin duvarı delindikten sonra virüs RNA'sını bakterinin vücudunun içerisine gönderir. Bakterinin içerisinde dolanan RNA molekülü bakteriye ait DNA molekülünün belli bir bölgesine yerleşir.Bu yerleşme belirli genler arasında konumlanarak gerçekleşir.Örneğin bakteride A geni ile B geni yan yana ise virüs RNA sı bu iki genin arasına yerleşir.Yani A geninin içerisinde yada B geninin içerisinde herhangi bir yere yerleşmez.Bakterinin virüs RNA'sını içeren şekline ise " Lizogen bakteri " adı verilir. Bakteri, üremek için DNA'sını replike ederken farkında olmadan virüsün RNA'sını da replike eder.Bakteri çoğalmaya devam ederken bir yandan da virüsün RNA sının bir kopyasını üretir.Bu kopyalanan RNA'nın içerisinde ise virüsün tüm genetik bilgileri saklıdır.Mesela virüsün üzerini örten kılıf proteinin aminoasit şifreleri bu RNA da bulunur.Bakteri replikasyonla ürettiği virüs RNA sından aynı zamanda virüsün örtüsü için gerekli proteinleri de translasyon yoluyla yani protien üretim mekanizmaları yoluyla üretir. Virüs bakteriyi tıpkı bir köle gibi çalıştırarak kendisini çoğaltmaya başlar.Bakteri öyle bir duruma gelir ki ürettiği virüsleri taşıyamaz olur ve parçalanır.Bu olaya ise " Liziz " denir. Bakteri içerisinde üretilen onlarca virüs, bakteri duvarını patlatarak serbest hale geçer.Serbest kalan bu virüslerde kendilerine yeni av bulmak için kendi başlarına dolanmaya başlarlar. İnsanın karşılaştığı mühim problem ise, Yalnızca bir RNA ve proteinden oluşan virüslerin ne amaçla üredikleri ve bu zekice tasarlanmış üreme planını nasıl uygulamaya koyduklarıdır.Bir molekül grubundan oluşan virüslerin bu planı düşünüp uygulamaya koyması mümkün değildir, ancak üstün gücün emri doğrultusunda hareket edebilirler. Virüslerin Yalnızca yukarıdaki gibi sabit bir şekli yoktur.Bunun yanında yuvarlak ve çokgen küre şeklinde olanları da vardır.Aşağıda değişik şekillerde virüs örnekleri görülmektedir.

Virüslerin ortak yönü, bir canlı grubuna rastlamasıyla kendini çoğaltmaya başlamasıdır.Bir virüsün canlı bir hücre olmaksızın kendini çoğaltması ise mümkün değildir.Yani virüs ancak ve ancak canlı bir hücre vasıtasıyla kendini çoğaltabilir.Çünkü virüsün sahip olduğu RNA'sını kopyalayıp deşifre edecek bir mekanizması yoktur. Virüsün kullandığı hücreler Yalnızca bakteri hücreleri değildir.Bunun yanında insan ve diğer birçok canlının hücrelerine girerek bu hücreleri kendi doğrultusunda çalıştırmaya başlar.Bazı virüsler vardır ki Yalnızca belirli hücreler içerisinde çoğalabilir. Buna en iyi örnek " Kuduz " virüsüdür.Kuduz virüsü bir köpek veya bir kedinin vücudunun içerisine girdiği zaman hemen ilk rastladığı hücreye girmez.Kuduz virüsünün çoğalabileceği hücre " Beyin " hücresidir.Bu yüzden bu virüsün beyine kadar ulaşması gerekmektedir.Dolayısıyla virüs bulaştığı hayvanı derhal öldürmez.Beyine ulaşan virüs beynin belirli bir bölgesindeki hücrelerin içine yerleşerek derhal kendini üretmeye başlar. Bu üreme zamanına kuluçka zamanı denir.Ve zamanı geldiğinde köpek veya kedinin beyninde ağır bir tahribat meydana gelir ki buda hayvanın ölümüne sebep olur.

Bunun yanında doğada binlerce tip virüs vardır ve her biri kendine has özelliklerde olup değişik tiplerde hastalıklara neden olurlar. Bazı virüs türleri ise insan ve hayvanlara zarar verebildiği gibi bitkilere de zarar verebilmektedir.Aşağıdaki şekilde virüslerin üzerinde hastalık yaptığı bir bitki yaprağı görülmektedir. Virüsler bunun yanında insanlar için yararlı birçok bitki türlerine de zarar verirler. Örneğin salatalık ve marul gibi bir çok ihtiyaci sebze ve meyve türleri virüsler tarafından belirli bölgelerinden tahribatlara uğratılırlar.Tabii bu virüslerin hastalık yapıcı etkilerini ortadan kaldıran kimyasalların üretimi de yapılmaktadır.

Bir virüsün bulaştığı insan ve hayvanlarda hastalık meydana gelmemesi için kullanılan biyokimyasal ilaçlar temelde virüslerin çoğalmasını engelleyecek şekilde tasarlanırlar.

Örneğin Kuduz virüsü bir insan veya hayvanın vücuduna girdiği zaman derhal beyine ulaşır.Fakat alınan ilaçlar vasıtasıyla beyine ulaşan kimyasallar, ya virüsün protein kılıfını parçalayarak virüsü yok eder, yada virüsün çoğalmasını engelleyecek mekanizmaları durdurur. Virüsler hücreyi parçalayarak dışarı çıktıktan sonra yeni kurbanlarına yöneliyorlar.

ÜLKEMİZDE GÖRÜLEN YAYGIN VİRAL HASTALIKLAR, BULAŞMA VE KORUNMA YOLLARI

KIZAMIK

Bulaşıcı bir hastalık olan kızamığın etkeni kızamık virüsüdür. Kuluçka süresi yaklaşık olarak 7-14 gün kadar olup genellikle ilkbahar ve sonbaharda sık görülen bir hastalıktır. Kızamığın genel belirtileri;
— Ateş,
— Nezle,
— Öksürük,
— Kızamığa özgü olan döküntüler görülmesidir
Kızamık hastalığı, birkaç yılda bir salgınlar [epidemiler] meydana getirir.
Kızamık hastalığı kuluçka döneminden sonra farklı bir seyir izler. Önce nezle dönemi (prodromal dönem] daha sonra döküntü ve nekahet (toparlama] dönemleri meydana gelir. Nezle dönemi yaklaşık olarak 4-5 gün sürer. Bu dönemin ilk belirtisi ateştir. Ateşle birlikte artan bir öksürük görülür. Bu belirtilerden yaklaşık 12 saat sonra gözlerde kızarma ve kanlanma meydana gelir. Aynı zamanda boğazda kırmızı lekeler oluşur. Boğazda kırmızı lekelerin oluşmasından yaklaşık 12 saat sonra gözlerde sulanma ve burun nezlesi meydana gelir. Ateşten sonra yanağın iç kısımlarında grimsi beyaz lekeler oluşur.
Bu lekelere koplik lekeleri denir. Koplik lekelerin oluşması kızamık teşhisi Kızamıklı bir çocuk için kesin belirtidir. Koplik lekeler döküntüden sonraki 2 gün içinde kaybolur.

Döküntü dönemi ateş oluştuktan 3-5 gün sonra başlar. Ateş oluştuktan 3-5 gün sonra başlayan döküntüler önce kulak arkasından dökülmeye başlar. Buradan yüze ve bütün vücuda yayılır. Döküntüler kabarık kırmızı lekeler şeklinde olup hafif kaşıntı yapar. Döküntü, başlamasından itibaren yaklaşık 3 - 4 gün kadar sürer.

Nekahet [toparlanma) döneminde ateş düşer. Döküntü ilk başladığı yerden itibaren sona ermeye başlar. Bu sırada ince bir kepeklenme meydana gelir.

Kızamıktan korunma: Hastalıktan korunmak için önceden kızamık aşısı yaptırılmalıdır: Kızamık aşısı 12-15 aylık çocuklara bir defa uygulanır. Çocuğa yapılan bu aşı ömür boyu bağışıklığın oluşmasını sağlar. Bulaşıcı bir hastalık olan kızamıktan korunmanın bir diğer yolu ise hasta kişilerle temas etmemektir. Kızamık bulaşıcı bir hastalık olduğundan en yakın sağlık kuruluşuna haber verilmelidir. Böylece hastalığın salgın yapması önlenir. Kızamık hastası çocukların okula gönderilmemesi gerekir.

KIZAMIKÇIK

Virütik bir hastalıktır. Kuluçka süresi 2 - 3 hafta kadardır. Hastalık virüslerinin bulaşması kızamıkçık virüsünü taşıyan havanın solunumla alınmasıyla olur.
Kızamıkçığın tipik belirtileri kırmızı lekeler ve hafif ateştir. Aynı zamanda lenf bezlerinde büyüme de görülür. Kızamıkçığın tipik belirtisi olan kırmızı lekeler görüldüğü yerde yaklaşık bir gün kalır daha sonra kaybolur. Bütün vücutta görülmesi süresi ise yaklaşık 2-3 gün kadardır.

Kızamık hastalığında olduğu gibi kızamıkçığın da bir defa meydana gelmesi ömür boyu bağışıklığın oluşmasını sağlar. Kızamıkçıktan korumak için karma aşı yapılır. Karma aşı ile kızamıkçık, kabakulak ve kızamık aşısı birlikte yapılmış olur.

SU ÇİÇEĞİ

Kızamık ve kızamıkçık gibi su çiçeği de virütik bir hastalıktır. Su çiçeğinin tipik belirtileri kaşıntılı kırmızı lekeler ve ateştir. Ayrıca ateşle birlikte hâlsizlik de görülür. Su çiçeği lekeleri kırmızı kabarcık şeklindedir. Bu lekeler vücutta en çok yüz, baş, göğüs ve sırt bölgelerinde görülür. Kırmızı kabarcıklar, yaklaşık olarak iki gün sonra sıvı ile dolar. Sıvı dolan bu lekeler daha sonra patlar ve kabuk bağlar. Lekelerin kabuk bağlamasından yaklaşık olarak 1-2 hafta sonra kabuklar dökülmeye başlar. Su çiçeğinin bulaşması, sıvı toplayan lekelerin patlaması sırasındaki temas ve hastalık virüsünü taşıyan zerreciklerin solunumuyla olur. Su çiçeğinden korunmak için hastadan lekeler kabuk bağlayıncaya kadar uzak durmak gerekir. Hastalığın yayılmasını önlemek için hastanın diğer insanlarla temasının kesilmesi en doğru yoldur.

ÇOCUK FELCİ (POLİO)

Çocuk felci bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalık etkeni polio virüsüdür. Hastalık anî olarak başlar çok kısa sürede omurilik ve beyin köküne yerleşerek felçlere neden olur. Çocuk felci genellikle yaz aylarında görülür. Bulaşma, besinlerle ve eşyalarla olur. Kuluçka dönemi 5-35 gün kadardır. Ortalama olarak ise iki haftadır.
Çocuk felcinin belirtileri;
— Ateş,
— Baş ve boğaz ağrısı,
— Bulantı ve kusma,
— Kas spazmları,
— Titremeler,
— Huzursuzluk,
— Kol ve bacak gibi organlarda felçlerin görülmesidir.
Hastalığın iskeletteki şekil bozukluklarına göre, tedavi için uygun pozisyonda yatak istirahat! yapılmalıdır. Hastalıktan korunmak için çocuk felci aşısı yaptırılmalıdır. Çocuk felci aşısı iki ayını dolduran bebeklere ağızdan aralıklı olarak uygulanmasıyla tam bir korunma sağlanır.

ZATÜRREE

Pnömoni olarak da bilinen zatürree hastalığını, kısaca akciğerlerin iltihaplanması olarak tanımlayabiliriz. Bebek ve yaşlı ölümlerinde zatürree önemli bir yer tutar. Bir başka ifadeyle zatürree öldürücü bir hastalıktır. Beş yaşın altındaki çocuk ölümleri, ülkemizdeki tüm ölümlerin yansını oluşturur. Bu çocuk ölümlerinin en önemli nedeni ise zatürredir. Zatürree genellikle her yaştaki insanlarda görülür. Ancak çocuk ve yaşlılarda zatürree hastalığının seyri daha ağırdır.

Zatürreyi hazırlayıcı nedenlerin başında soğuk (üşütme) gelir. Ayrıca soğukla birlikte beslenme bozuklukları da zatürrenin oluşmasında hazırlayıcı nedenlerdendir.
Zatürrenin oluşmasına neden olan etkenler çeşitlilik gösterir. Zatürrenin etkenleri arasında virüsler, bakteriler, bağırsak parazitleri, akciğerlere kaçan yağlı maddeler vb. sayılabilir. Hastalığın oluşması için zatürreye neden olan etkenlerin akciğerlere ulaşması gerekmektedir. Hastalık etkenlerinin akciğere ulaşması farklı yollarla olur. Hastalık etkenlerinin akciğerlere bulaşma yolları;

• Damlacıklarla: Hasta kişilerin öksürük, aksırık ve konuşması sırasında, havaya karışan mikroplar damlacıklar şeklinde sağlam kişinin solunumu sırasında bulaşır.
• Hava yoluyla: Hasta kişiyle aynı ortamda yapılan solunum sırasında, havadaki hastalık mikrobunun akciğerlere ulaşmasıyla bulaşır.
• Zatürreye neden olan hastalık etkenlerinin havlu, mendil, bardak vb. eşyalara bulaşması ve bunu da sağlam kişilerin kullanmasıyla bulaşır.
• Parazitlerin neden olduğu zatürrede ise bulaşma kirli yiyecek ve içeceklerin tüketilmesi sırasında olur.
• Hastalık etkeninin vücudun herhangi bir bölgesinden dolaşım yoluyla akciğerlere taşınmasıyla da hastalık oluşur.

Yukarıda sıraladığımız bulaşma yollarından herhangi biri zatürre oluşmasına neden olabilir. Zatürree oluştuğunu gösteren genel belirtiler; ateş, öksürük, solunum güçlüğü, burun kanatlarının solunuma katılması, kaburga arası kaslarda çekilme, iştahsızlık, bebeklerde emme güçlüğü ve huzursuzluk ile sürekli ağlamadır.

Diğer bütün hastalıklarda olduğu gibi zatürreden korunmak için de yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanması gerekir. Özellikle bebeklerin beslenmesinde anne sütü hastalıktan korunmada büyük önem taşır. Zatürreden korunmak için yeterli ve dengeli beslenmenin yanında;

• Kişinin temizlik kurallarına uyması gerekir.
• Özellikle kış aylarında kapalı ve karanlık ortamlarda bulunmamalıdır.
• Okul, kışla, pansiyon vb. kalabalık yerlerde hastalık mikrobu taşıyanların en kısa sürede tedavileri yapılmalıdır. Aksi takdirde hastalık hızla yayılır.
• Kızamık sonunda zatürrenin oluşma ihtimali oldukça yüksektir. Dolayısıyla kızamık tedavisi, zamanında ve etkili bir şekilde yapılmalıdır.
• Boğmaca ve tüberküloz aşılan çocuklarda zamanında yaptırılmalıdır. Böylece çocuğun vücut direnci artacağından zatürree riski azalır.
Daha önce de açıkladığımız gibi zatürree çocuk ve yaşlılarda daha çok görülür. Zatürreye yakalanma riski;
• Beslenme bozukluğu, kansızlık vb. durumları olanlarda,
• Düşük hayat standardı nedeniyle sağlıksız evlerde hayatını sürdüren kalabalık ailelerde,
• Üst solunum yolları hastalıklarında,
• Kızamık geçirenlerde daha yüksektir.
Zatürree tedavisinde hekim önerilerinin yanında;
• Hastaya bol sıvı verilmeli,
• Anne sütüyle beslenmeye devam edilmeli,
• Hasta odasının temiz, nemli ve havadar olmasına özen gösterilmelidir. Hastanın odasında kesinlikle sigara içilmemelidir.

HEPATİT

Sanlık olarak da bilinen hepatit, virüslerin neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Hepatit virüsü karaciğerde enfeksiyona neden olan tehlikeli bir hastalıktır. Karaciğerde enfeksiyona neden olan hepatitin farklı türleri vardır. Yaygın olarak görülen hepatit tipleri, hepatit A ve hepatit B dir. Bu iki hepatiti daha iyi anlamak için aşağıdaki gibi açıklayabiliriz.

Hepatit A: Hepatit hastalığı içinde en fazla bulaşıcı olanı bu türdür. Hastalık virüsü pis sebze, meyve ve içme sularının tüketilmesi sırasında bulaşır. Yaklaşık olarak kuluçka süresi 15-40 gün olan hastalık virüsü, ağız yoluyla sindirim sistemine ulaşır. Sindirim sisteminde çoğalan sanlık virüsü buradan karaciğere geçer. Karaciğere geçen virüs karaciğerin enfeksiyonuna yol açar.
Hepatit A genellikle çocuklarda sık görülür. Özellikle sonbahar ve ilkbaharda salgınlara neden olur. Hastalığın belirtilerinden bazıları aşağıdaki gibidir.
— Bazen ateş görülmesi,
— iştahsızlık,
— Yorgunluk,
— Hâlsizlik ve bitkin düşme,
— Karın ağrısıyla birlikte bulantı ve kusma,
— Gözün akında ve ciltte sarılığın görülmesi,
— idrarın renginin değişerek çay rengini almasıdır.
Hepatit sırasında hastalığın özelliğinden dolayı beslenme büyük önem taşır. Hastalığın başlangıç döneminde yağlı besinler tüketilmemelidir. Hastanın beslenmesinde yağsız et, meyveler, sebzeler ve şekerli gıdalar kullanılmalıdır.
Hepatit A'nın ilâç tedavisi yoktur. Hastaların çoğu 1-3 haftalık sürede iyileşir.
Hepatit A'dan korunmak için hasta ile temasta olanlara "gamma globulin" uygulanmaktadır. Ancak hastalığın oluşması durumunda genellikle etkisiz kalmaktadır. Hastalıktan korunmak için;
— Su ve diğer besinlere hepatit A virüsünün bulaşması önlenmelidir.
— Kireç kaymağı ile tuvaletler ilâçlanmalıdır.
— Salgınların görülmesi durumunda içme suları kesinlikle kaynatılmalı ve daha sonra içilmelidir.
— Sebze ve meyveler iyice yıkandıktan sonra tüketilmelidir.

Hepatit B: Sanlığın bu tipine hepatit B virüsü neden olur. Bir çok özelliği bakımından hepatit A'dan farklılık gösterir. Bu farklılıkları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz.
— Hepatit A'nın kuluçka süresi 15-40 gün kadarken, hepatit B'nin kuluçka süresi yaklaşık 21 -135 gündür.
— Hepatit A genellikle çocuklarda görülürken, hepatit B her yaştaki insanlarda görülür.
— Hepatit A genelde ilkbahar ve sonbaharda görülerek salgınlar yapmasına karşılık hepatit B her mevsimde görülebilir.
• Hepatit B'de karaciğerin zarar görme riskinin yüksek olması nedeniyle hepatit A'ya göre çok daha tehlikelidir.
• Hepatit B'nin bulaşma yolları da hepatit A'ya göre farklılık gösterir. Hepatit A kirli besinlerle ağız yoluyla bulaşmasına karşılık hepatit B'nin bulaşması;
— Kan nakli sırasında,
— Hepatit B bulaşmış şırınga, diş aletleri ve cerrahi araçların kullanılmasıyla,
— Uyuşturucu kullananlarda aynı şırıngaları birden fazla kişilerin kullanmasıyla,
— Hastalık virüsü taşıyanlarla cinsel temasta bulunulmasıyla olur.

Hastalığa yakalanma riskinin fazla olduğu bir grup da sağlık alanında çalışanlardır. Sterilizasyona özen gösterilmemesi durumunda hastane personelinin hepaptit B'ye yakalanma riskleri fazladır.
Hepatit B'nin belirtileri hepatit A ile hemen hemen aynıdır. Hepatit B'de; hafif ateş derinin sararması, bulantı, kusma, kil rengindeki dışkı, yorgunluk ve hâlsizlik gibi belirtiler görülür. Beslenme kuralları bakımından hepatit A'daki beslenme kurallarına uyulmalıdır. Hastalığın tedavisinde istirahat büyük önem taşımaktadır. Tehlikeli bir hastalık olan hepatit B'de tam iyileşme gerçekleşebileceği gibi anî ölümler de meydana gelebilir. Bazen kroniklesin. Hepatit B bazen yıllar sonra siroza ya da karaciğer kanserine neden olabilir. Hastalık klinik olarak iyileşmesine karşılık hepatit B virüsü kanda varlığını sürdürür. Bazı kişiler hepatit B taşıyıcısıdır. Taşıyıcı olan bu insanlardan kan nakli yapılmaz. Çünkü bu insanlar sağlam görünüşlü olmalarına rağmen hastalık taşıyıcısıdırlar.
Hepatit B'den korumak için;
— Kan nakillerinde test edilmemiş kan kullanılmamalıdır.
— Bir defa kullanılan enjektörler atılmalıdır.
— Cerrahî müdahalelerde kullanılan araçlar çok iyi sterilize edilmelidir.
— Düzenli bir aile hayatı (tek eşlilik) yaşanmalıdır.

KUDUZ

Bulaşıcı bir hastalık olan kuduzun etkeni virüstür. Kuduz virüsü kedi, köpek, kurt, çakal, yarasa vb. yaban hayvanları tarafından insanlara bulaştırılır. Kuduz aslında bir hayvan hastalığıdır. Hastalığı taşıyan hayvanların insanları ısırmasıyla salyalarındaki kuduz virüsünü insanlara bulaştırırlar. Kuduz sinir sistemini tutan ve ölümle sonuçlanan bir hastalıktır.
Kuduz virüsünün kuluçka süresi 4-8 hafta kadar olup bu süre sonunda hastalık belirtileri ortaya çıkmaya başlar. Kuduzda;
• ilk ısırıldığında ışınlan yerde uyuşukluk ve duyu hissinde kaybolma,
• Ateş,
• Baş ağrısı,
• Sinirlilik ve huzursuzluk,
• Terleme,
• Su içme sırasında boğaz kaslarında kasılma,
• Sudan korkma,
• Tükrüklerin yutulamaması nedeniyle salyanın akması gibi belirtiler görülür.
Hastalığın ilerleyen evrelerinde korku başlar. Felçler meydana gelir. Havale görülür. Sonunda ise hasta komaya girer ve ölür.
Herhangi bir hayvan ısırığında kuduzdan şüphe edildiğinde ışınlan bölge bol sabunlu suyla yıkanmalıdır. Işınlan bölgenin sabunlu suyla yıkanmasından sonra vakit kaybetmeden en yakın sağlık kuruluşuna gidilerek tedaviye başlanılmalıdır. Kişiyi ısıran hayvan yakalanarak kuduz olup olmadığını anlamak için 7-10 gün kadar gözetim altında tutularak izlenir. Bu sırada sağlık bakanlığının "Kuduz Aşısı Talimatına" göre hayvan tarafından ışınlan kişi tedaviye alınır.
Kuduz hastalığının ölümcül bir hastalık olduğunu daha önce belirtmiştik. Bu nedenle kuduzdan korunma yolları büyük önem taşımaktadır. Kuduzdan korunma için;
• Sokaktaki sahipsiz kedi, köpek vb. hayvanlar zararsız duruma getirilmelidir.
• Evlerde beslenilen kedi ve köpek gibi evcil hayvanlar düzenli olarak veterinere kontrol ettirilerek aşıları zamanında yaptırılmalıdır.

AIDS

AIDS edinilmiş bağışıklık yetmezliği sendromudur. Vücudun bağışıklık sistemini çalışamaz duruma getiren AİDS tüm dünyayı ilgilendiren yeni ve yaygın bir sağlık sorunudur. Hâlen tedavisi yoktur. Vücudun bağışıklık sistemini yok etmesi nedeniyle ölümcül bir hastalıktır. Bağışıklık sisteminin yok olması nedeniyle vücut en küçük bir enfeksiyona bile direnç gösteremez ve hastalık ölümle sonuçlanır.
Bulaşıcı bir hastalık olan AİDS hastalığının etkeni HIV (Human Immune deficiency Virus)'dir. Normal durumda lökositler ve lenfositler vücuda giren mikroplan etkisiz duruma getirerek vücudu hastalıklara karşı korur. AİDS hastalığında HIV, lenfositlerin içerisine girerek burada ürer. Daha sonrada lenfositleri öldürür. AlDS'li hastalarda lenfositlerin etkisiz duruma gelmesiyle bağışıklık sistemi zayıf düşer. Böylece değişik enfeksiyonlar ve tümörlerin ortaya çıkışı kolaylaşır.

Oldukça tehlikeli ve bulaşıcı bir hastalık olan AiDS'in belirtilerinden önemli olanları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz. AİDS hastalarında;
• Nedeni belli olmayan uzun süreli yorgunluk,
• Lenf düğümlerinde açıklanamayan şişlik,
• Uzun süren ateş (on günden az olmayan),
• Nedeni açıklanamayan hızlı kilo kaybı,
• Gece terlemeleri
• Derideki renk bozuklukları,
• lyileştirilemeyen mukaza iltihaplan,
• Açıklanamayan öksürük ve boğaz ağrısı,
• Nefes darlığı,
• Sürekli ishal,
• Ağız içinde mantar enfeksiyonu,
• Kolay yaralanma ve açıklanamayan kanama,
• Nefes darlığı,
• Zihinde karışıklık görülür. Bu aşamadan sonra ise hasta komaya girerek ölür.

Hastalık belirtilerinin görülmesinden sonra teşhis için ELIZA ve VVestern Blot testi yapılır. AIDS'in bulaşması birçok yolla olmaktadır. AIDS'in bulaşması cinsel temasla, kan yoluyla ve anneden bebeğe eş (plasenta) yoluyla olur. AIDS bulaşma riskinin en fazla olduğu gruplar;
• Güvenli cinsel ilişkisi olmayanlar,
• Birden fazla kişiyle cinsel ilişkisi olanlar,
• Eş cinsel ilişkisi olanlar,
• Uyuşturucu bağımlıları,
• Kan ürünleri kullanması gerekenler,
• Sağlık personelidir.
AlDS'den korunmak için bulaşma yolları kesilmelidir. Bu amaçla öncelikle hastalığın cinsel temasla bulaşmasının önlenmesi gerekir. Hastalığın cinsel temasla bulaşmasını önlemek için;
• Birden fazla kişiyle cinsel ilişkide bulunulmamalı,
• Eş cinsel ilişkilerden kaçınılmalı,
• Şüpheli durumlarda mutlaka prezervatif (kondom, kaput, kılıf) kullanılmalıdır.
AIDS'in bulaşması cinsel temasla olduğu gibi kan yoluyla da olur. Kan yoluyla hastalığın bulaşmasını önlemek için tek kullanımlık enjektör ve iğne kullanılmalıdır. Aynı enjektörün tekrar tekrar kullanımı uyuşturucu bağımlılarında daha fazladır. Bu nedenle uyuşturucu bağımlılarında hastalığın bulaşması daha yaygındır. AİDS hastalığının bulaşmasını engellemede;
• Cerrahî aletlerin sterilizasyonuna (mikroptan arındırılma),
• Diş fırçası temizliğine,
• Manikür aletleri kullanan ve kullandıran kişilerin alet temizliğine önem vermeleri gerekir. AIDS hastalığına yakalandığı tespit edilmiş kadınların gebe kalmamaları gerekir.
Hâlen tedavisi ve aşısı bulunmayan tehlikeli bir hastalık olan AIDS konusunda toplumun her kesimi bilgilendirilmelidir. Bu konuda bilgisi olanlar yakınlarını uyarmaları gerekir.

Virüsler yorumları

  • Image Description
    Ziyaretci
    09.03.2013

    Bu kadar yazıyı ne yapacağız?

Top