ihya.org

psikoloji

Domuz gribi psikolojinizi bozmasın!

Korku doğal, paniklemek yanlış...

Domuz gribinden herkes korkuyor. Aslında sağlıklı bir duygu olan korku, bizi önlem almaya iter. Deprem korkusu evlerin daha sağlam inşa edilmesini, trafik kazası korkusu ise emniyet kemerinin kullanılmasını sağlayabilir. Ülkemizde yaygın olarak görülmeye başlayan “Domuz Gribi” korkusunun da, toplum arasında artarak büyük bir paniğe ve toplum psikolojisinin bozulmasına yol açtığını belirten Psikolog Ferahim Yeşilyurt, şu günlerde toplumumuzda yaşanan korkunun normal olmadığını, abartılı yaşanan bir panik reaksiyon olduğunu söylüyor…

Korkunun temelde insanoğlunun yaşamasındaki temel duygusu olduğunu; ancak son günlerde domuz gribi korkusunun toplum arasında hızla arttığını belirten Ferahim Yeşilyurt bunun normal bir durum olmadığını, fobik kaçınmalar ve panik havası oluşturduğunu belirtti. Ferahim Yeşilyurt konuyla ilgili olarak şunları aktardı:

Domuz Gribi Paniği Nelere Yol Açıyor?

Tükenmişlik (Staff Burnout) Sendromu

Bu sendrom, gönüllü sağlık çalışanları arasında ilk olarak görülen yorgunluk, hayal kırıklığı ve işi bırakma ile karakterize bir durumu tanımlamak için ortaya atılmıştır. Bugün bunlara dayanarak tükenmişlik sendromunun sağlık çalışanları arasında büyük bir sorun olduğu bilinmektedir. Bu sendroma ilişkin üç temel etmen tanımlamıştır;

1. Duygusal tükenmişlik,

2. Depersonalizasyon,

3. Bireysel beceride azalma.

Sıkça görülen diğer etmenler şunlardır:

1. Bu fenomen bireysel ya da kurumsal düzeyde oluşabilir.

2. İnsanın iç dünyası ile ilgili duyguları, amaçları, istekleri ve beklentileri etkileyen psikolojik bir deneyimdir.

3. Olumsuz bir deneyimdir ve sorunlar, baskı hissi, huzursuzluk ve işlev bozukluğu görülür.

Yaz depresyonuna dikkat!

Genel olarak kış depresyonu olarak tanımlanan mevsimsel duygulanım bozukluğu, yaz depresyonu olarak da görülebilir. Yaz depresyonu, kış depresyonuyla karşılaştırıldığında ender görülen ve farklı belirtilerle ortaya çıkan bir duygulanım bozukluğudur.

Kış depresyonunun nedenleri yaz depresyonuna oranla daha net açıklanabiliyor. Bunun yanı sıra yaz depresyonunun da kış depresyonu gibi 24 saatlik günlük siklusun değişimi, genetik faktörler, stresle bağlantılı faktörler ya da bütün bunların kombinasyonu etken olabilmektedir.

Yaz depresyonununda da kış depresyonu gibi günlük duygulanım durumunun değişimi, genetik veya stresle bağlantılı faktörlerin etken olabileceğini söyleyen Memorial Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Ayşe Elif Orhon, yaz depresyonu tanısı ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.

20 yaş altındaki bireylerde mevsimsel duygulanım bozuklukları görülmemektedir, yaşla birlikte mevsimsel duygulanım bozukluklarında artış görülebilir. Bunun yanı sıra kadınlarda erkeklere oranla mevsimsel duygulanım bozuklukları 4 kat daha fazla görülmektedir.

Yaz depresyonunun belirtileri kış depresyonununkinden farklıdır. İlkbahar sonları ve yaz başlarında başlayabilir. Belirtileri şöyle sıralamak mümkündür:

Sınavdan önce havuç ve limon yiyin!

Amerikan Hastanesi Diyetisyeni Zuhal Güler Çelik, üniversite sınavına hazırlanan öğrencilere nasıl beslenmeleri gerektiği konusunda bilgi verdi.

Beslenmenin beyin gelişim ve hafızayı etkilediğini vurgulayan Çelik, yenilen besinlerin insan hafızası, zekası ve konsantrasyon gücü üzerindeki etkisinin büyük olduğunu söyledi.

Kola ve cips bilgiyi akıldan uçuruyor

Avokado, havuç, ısırganotu, yaban mersini ve limonun hafızaya katkı sağladığı için sınav hazırlığı dönemlerinde tüketilebileceğini kaydeden Çelik, bununla birlikte az ve sık yeme alışkanlığı oluşturulması, aşırı basit şekerli ve yağlı besin tüketmemeye özen gösterilmesi gerektiğini söyledi.

Aşırı kola ve cips tüketiminin bilgileri akılda tutmayı engellediğini dile getiren Çelik, bunların yenilmemesini önerdi. Çelik, öğrencilerin bu dönemde süt, yoğurt, balık, badem, fındık, tahıllar, yumurta, kırmızı et, pekmez, bitkisel yağlar ve yağlı tohumlarca zengin besinleri tüketmelerini istedi.

Strese bağlı gece yeme hastalığı

Gün boyu iştahsızlığı takiben uykusuzluk ve iştahın gece artması ile karakterize olan "gece yeme hastalığı"; aşırı strese karşı vücudun verdiği yanıt sonucu oluşur.

Araştırmalar göstermiştir ki gece oburlarındaki hormon salınımı, normal yemek yiyen insanlara göre (streslerinden dolayı) daha değişiktir. Özellikle bayan hastalar üzerinde yapılan araştırmalara* göre; bu kişilerdeki stres hormonu salınımı normal kişilerden daha fazladır.

Sınav kaygısı ve başedebilme yolları

Üniversite sınavına hazırlık, hem çocuklar hem de aileler için uzun, stresli ve yorucu bir süreçtir. Kadıköy Şifa Hastanesi Psikoterapisti Fatma Tosun üniversite sınavına bir ay kala sınavla ilgili yaşanan yoğun baskı ve sıkıntılarla nasıl baş edilebileceği konusunda ipuçları hazırladı.

Kadıköy Şifa Hastanesi Psikoterapisti Fatma Tosun’un aynı zamanda amacı çocukların yaşadığı sıkıntılarla ilgili bu süreçte; ebeveynlerin çocuklarına nasıl rehberlik edebileceği ve destekleyebileceği konusunda bilgilenmelerini sağlayarak onlara daha rahat eşlik edebilmelerini sağlamaktır.

İnsanın en temel duygularından birisidir KAYGI. Herkes uçağa binmeden önce, ameliyata girmeden önce ya da dişçi randevusuna giderken, belli düzeyde bir kaygı duyar. Bu her insan için doğaldır.

Kaygı, kişi duygusal ya da fiziksel baskı altındayken ortaya çıkan bir duygudur. Bir topluluk karşısında konuşmaya başlayacağımız anda soluk alıp vermemiz hızlanır, terlemeye başlarız, kalbimizin sesi kulaklarımızda gezinir, midemiz bulanmaya başlar ve bunlar hafif bir tedirginlik duygusuyla bizi rahatsız eder. Aynı duyguları bizim için önem derecesi yüksek bir sınava girerken de hissederiz.

Sınav Kaygısı nedir?

Stresi Yenmek İçin

Çalışmaya başlamak ve sürdürebilmek için aslında bir miktar stresin olması uygundur. Ancak bunun belli bir duzeyi aşması kişinin dikkat, konsantrasyon ve çalışma isteğini azaltır. Herhangi bir kişi için stres etkeni olabilen bir durum başkası için stres etkeni olmayabilir. Bu durum, karşılaşılan olayın kişi için ne anlam ifade ettiği ile ilgilidir. Olay bireyin cocukluk ya da erken erişkinlik döneminde yaşadığı sorunlarla bağlantılı ya da benzer ise , kişinin hissettiği sıkıntı duzeyi başkalarına göre daha yuksek olmaktadır. Ayrıca o esnada bireyin çevresinde destek verebilecek kişilerin olması, kişinin sosyoekonomik durumunun iyi olması,belirli bir işinin olması, iyi giden bir evlilik öyküsü, iyi bir eğitim düzeyi gibi dışsal kuvvetlerin mevcut olması da stresle başetmesinde önemli noktalardır. Küçük yaşlardan itibaren bireyin kaygısını başkaları ile paylaşabilmesi ve sosyal ortamlara daha çok girmesi de önemli bir rahatlatıcı etken olabilmektedir.

Stresle Mücadele

STRES ve KAYGI İLE MÜCADELEDE ÖNEMLİ NOKTALAR

1. Gevşeme Egzersizlerinin Uygulanması :

Bu egzersizleri size önerildiği şekilde her gün kendi kendinize uygulayın ve mümkün olduğu kadar günlük yaşantınızda kullanmaya çalışın. Daima gevşek bir pozisyonda oturmaya, yürümeye, konuşmaya iş yapmaya gayret edin. Siz gevşedikçe yaptığınız işte daha başarılı olduğunuzu, daha az hata yaptığınızı ve daha az yorularak daha az efor sarfettiğinizi göreceksiniz. Bunun yanı sıra kendinize her gün ara ara gevşeme molaları vermeyi adet haline getirin ve vücudunuzu kontrol ederek mümkün olduğu kadar gevşetin.

2. Bekleyin, Düşünün ve Yavaşça İlerleyin :

Yaşam temponuzu yavaşlatın. Bir işe başlamadan önce durup bekleyin, nasıl yapacağınızı düşünün ve yapacağınız işte yavaşça ilerleyin. Lüzumsuz hız vücudunuzun fazla enerji tüketmesine ve gereksiz yere enerji harcamasına yol açacaktır. Yapmanız gereken diğer işlere enerjiniz kalmayacaktır.

3. Geleceği Planlayın

* Sizi strese sokacak durumları önceden belirleyin ve bu gibi durumlarla nasıl baş edebileceğinizi kendinizi nasıl gevşetebileceğinizi planlayın.

Streste Önlem

STRESE KARŞI ALINACAK ÖNLEMLER

1. Stres reaksiyonunun organizmanın normal adaptasyon mekanizmalarından biri olduğu, vücudu ortamda karşılaşılan değişikliklere karşı korumayı amaçladığı unutulmamalıdır. Bu, strese karşı direnç reaksiyonudur.

2. Stres esnasında salgılanan glukokortikoidler ve aynı zamanda artan sempato-adreno-medüller sistem aktivitesi, vasküler reaktiviteyi sağlar, kanda artan serbest yağ asitleri tehlike durumlarında enerji temininde kullanılır, damarlar hızla dolarak şoktan korunulur. Stres esnasında artan hormonlar, aynı zamanda öğrenme ve hafızayı da artırarak stres durumunun aşılmasına katkıda bulunurlar. Stres mekanizmaları bulunmayan hayvanların en zayıf stressörlerin etkisi ile öldükleri görülmüştür.

Psikoterapi

PSİKOTERAPİ GEREKTİĞİNE NASIL KARAR VERİLİR?

Psikiyatrik tedaviler hep diğer hastalıklardan farklı ve değişik görülegelmişter. Bunun bir nedeni de diğer hastalıklarda uygulanmayan bir yöntemin yani psikoterapinin uygulanmasıdır. Ancak çoğu insanlar psikiyatristler dışı hekimler de dahil olmak üzere bunu pek bilmmemektedirler. Bu yöntemle psikiyatrik hastalığın sebebine yönelik bilinçlendirme yapıldığı doğrudur.

Ancak klinik olarak psikiyatrik bir rahatsızlığı olan hastaların hepsinin psikoterapiye ihtiyaçlarının olup olmadığı sorusu sık sık gündeme gelir. Eğer bu soru hastalık hakkında bilgilendirmenin gerekip gerekmediği anlamında soruluyorsa, cevabı evettir. Eğer bazı gizli psikolojik nedenlerin ortaya çıkarılması ve çözümlenmesi için yapılandırılmış bir danışmanlık anlamında soruluyorsa, cevabı hayırdır.

Hastalarda genellikle depresyonun ortaya çıkmasına sebep olabilecek nitelikte psikolojik sorunlar ortaya çıkmaz. Kişiler arası ilişkilerdeki problemler ya da düşük benlik saygısına yönelik formel danışmanlık şeklinde psikoterapi uygulanabilir.

Psikolojik Savunma Mekanizmaları

Psikanalizin kuramsal kavramı "Ben" (Ego), "O" (id) ve "Benüstü" (Superego) terimleriyle anılan ve "Ruhsal Aygıt" da denilen, ruhsal bir organizasyondan yola çıkar.

"Ben" (Ego), kişiliğin bir alt yapısıdır. Oldukça bağımsız bir işleve sahiptir ve dış çevre ile, "İd" ve "Superego" olarak adlandırılan diğer iki ait yapı arasında bir aracı görevindedir. "İd" içinde hazza ulaşmayı amaç edinmiş istek ve duyguları.. bulundurur. Bu istek ve duygular, "libidinöz" ve "saldırgan" dürtülerden köklenir.. "Superego" ise, toplumun geçerli kavram ve ölçülerini içinde barındırmaktadır Yanı gerçeğin ahlak kurallarını ve kişinin kendi kendini kontrolünü, eleştirisini temsil eder.

Öfke ve Kontrolü

Kızgınlık, çok hafif bir rahatsızlıktan yoğun bir öfke ve hiddete kadar değişen yoğunlukta yaşanan bir duygudur. Diğer duygular gibi, fizyolojik ve biyolojik değişmelerle birlikte yaşanır. Kızdığınız zaman kalbinizin atışları hızlanır, soluk alıp verişlerinizde artış gözlenir, tansiyonunuz çıkar, daha çok salgılanan adrenalin ve noradrenalin hormonlarına bağlı olarak enerjinizde bir artış olur.

Kızgınlık hem dışsal hem de içsel bazı olaylarla ortaya çıkar. Arkadaşınız, anneniz, kardeşiniz, sokaktaki bir adam, öğretmeniniz vb. belli bir insana kızabileceğiniz gibi; trafik sıkışıklığı, iptal edilen bir randevu, vb. gibi bir olaya da kızabilirsiniz. Kızgınlığınızın ortaya çıkmasından kendi kişisel sorunlarınızla ilgili kuruntularınız sorumlu olabileceği gibi, daha önceleri başınızdan geçmiş ve sizi öfkelendirmiş, travmatik bazı olayların anıları da sorumlu olabilir.

Kızgınlık doğada sadece insanlarda varolan bir duygu değildir. Pek çok hayvan türünde de kızgınlık olduğu düşünülen duyguları gözlemek mümkündür. Kızgınlığı ifade etmenin en doğal ve içgüdüsel yolu saldırganlıktır.

İntihar

Tüm ölümlerin % 0.4-0.9 unu oluşturan intihar (öz kıyım) davranışı kişiyi ve çevresini etkilemesi yanında , sonraki nesiller ve toplum üzerindeki etkileri nedeniyle büyük bir toplumsal sorundur. Tüm dünya çapında her gün yaklaşık bin kişi öz kıyım gerçekleştirmektedir. Erkeklerin kadınlardan daha çok intiharı gerçekleştirdiği saptanmıştır. Sonuçlara göre erkeklerde 2-7 kat daha fazla öz kıyıma rastlanmıştır. Erkekler daha şiddetli metotlar (asılma, kendini silahla vurma gibi) yeğlerken, kadınların ilaç ve boğulmayı seçtikleri gözlenmiştir. Etnik gruplar ve azınlık konumunda olanlar birbirlerine daha bağlı olduklarından daha az öz kıyıma yönelirken, göçmenler henüz ortama alışamadıkları için daha yüksek oranlara sahiptirler.

Grup Terapisi

Normaller İçin Grup Terapisi

1962 ' de " Normaller İçin Grup Terapisi " şeklinde bir T Grubu Modeli sunulmuştur. Yaşantısal grup halo tereğinin değil, eğitiminde daha geniş ve insancıl bir tanımı öneriliyordu. Grubun yalnız Kişilerarası ve Liderlik Becerilerini Edinme Süreci ve Örgütsel Fonksiyonu ve Grup işlevselliğini anlama demek olmadığı, daha çok kişisel " Büyümeye " daha fazla önem veren bir değişim olduğu kabul edilmelidir. " Eğitim, kendini bütünüyle keşfetmekten ve kişinin tüm gizli gücünün gelişiminden başka bir şey değildir. "
Amaç : Ve Normalliğe Göndermeler !

Evlilik Sorunları

Özellikle ülkemiz gibi ailesel bağların ve toplumsal yaşantının kişilerin davranışlarında etkili olduğu toplumlarda erişkin yaşlara gelen kişiler evlenerek hayatlarını sürdürmektedirler. Her ne kadar “dışı sizi, içi beni yakar” deseniz de yurt dışında yapılan çalışmalara göre 45-65 yaş grubunda evli erkeklerde, aynı yaş grubundaki bekar ve birlikte yaşayan erkeklere göre , 10 yıl içinde ölüm oranları iki kat daha az bulunmuştur. Evli erkekler daha uzun yaşama şansına sahip bulunmaktadırlar.

Evlilikte en önemli sorunlar arasında eşler arası iletişim süresi ve kalitesinin eksikliği, kendi aileleri ve eşlerinin aileleri ile olan ilişkileri, toplumsal hayata yönelik davranış ve hissedişleri, ekonomik sorunlarla başa çıkabilmeleri, mesleki durumları sorunlarını çözmede kullandıkları yollar, eğer çocukları varsa onların bakımı ve yetiştirilmesindeki farklı bakış açıları, ve cinsel hayatlarındaki yetersizlikler ve uygunsuzluklar sayılabilir.

Top