ihya.org

psikoloji

Okuma Bozukluğu

DSM-IV de okuma bozukluğu, çocuğun yaşına, eğitimine ve zekasına göre okuma başarısının beklenenin altında olması şeklinde tanımlanır.

Bu bozukluk, okumanın gerekli olduğu akademik başarı veya günlük etkinliklerde anlamlı sorunlar ortaya çıkarır. DSM-IV’ e göre eğer nörolojik bir durum veya, algısal bozukluk varsa okuma özürünün derecesi bu gibi durumlardan dolayı artış gösterir.

DSM-IV’ ün okuma bozukluğu tanımı ICD-10’dan farklıdır. ICD-10’a göre özel öğrenme bozukluğu olan çocukların öykülerinde sıklıkla konuşma, dil ve heceleme bozuklukları da vardır.

İşeme ve Dışkılama Bozuklukları (Enürezis)

ENÜREZİS NOKTURNA


Enürezis terimi, Yunanca idrar yapmak “enourein” sözcüğünden gelmektedir. Tıbbi terminolojide idrar kaçırmayı (yatağı ıslatma) tanımlamak için kullanılmaktadır.

Normal gelişimleri sırasında çocuklar, genellikle 2-3 yaşları arasında mesane kontrolünü kazanmaya başlarlar. Gece kontrolü ise genellikle üçüncü ya da dördüncü yıllar arasında tamamlanmaktadır.

Enürezis Nokturna (EN) DSM-IV tanı ölçütlerine göre; 5 yaşından büyük çocukların, uyku sırasında, tekrarlayıcı nitelikte, istemsiz idrar kaçırması, bu davranışın üç ay süre ile en az haftada iki kez ortaya çıkması, okul ya da sosyal yaşantı ile ilgili bir sıkıntı nedeni olması ve durumun tıbbi bir hastalığa bağlı olmaması olarak tanımlanır. EN, DSM-IV sistemine göre dışa atım bozuklukları arasında sınıflandırılırken, ICD sisteminde duygusal ve davranışsal bozukluklar başlığı altında sınıflandırılmaktadır (burada yaş sınırı 4 yaş olarak belirtilmektedir). Çoğu uyku araştırmacıları bozukluğu bir parasomnia olarak ele almaktadır. Ancak daha yaygın olan görüş; bu belirtileri 5 yaşından küçük çocuklarda “gecikmiş ya da sorunlu tuvalet eğitimi” olarak tanımlamaktadır.

Çocuklarda Diş Gıcırdatma (Bruksizm)

Bruksizm, uyku sırasında dişleri sıkmak,gıcırdatmak ve çeneyi kenetlemektir. Bu normal olmayan bir durumdur ve oldukça rahatsız edici bir ses ortaya çıkar. Uyku sırasındaki diş gıcırdatma o kadar sesli olur ki, kişi uyanıkken aynı sesi çıkaramaz.

Çağımızın hastalığı olan stresin diş gıcırdatmanın en önemli nedeni olduğu düşünülmektedir.

Diş gıcırdatmanın şiddeti ve sıklığı dişlerimize zarar verecek boyutlara ulaşabilir. Sürekli birbirine sürtünen dişlerin mineleri zarar görür ve dişlerin boyları kısalır. Köklerinde basınçtan dolayı kistik oluşumlar olur.

Dişi çene kemiğine bağlayan bağlarda gevşemeler olur ve bu yüzden dişlerde sallanmalar başlar.

Diş eti dokularıda zarar görür. Dokunulduğunda kanar ve git gide koyu renkli bir görünüm alırlar. Ayrıca çene eklemindeki kıkırdak dokudaki tahribat yüzünden eklem şikayetleri ortaya çıkar. Eklem şikayetlerini oluşturan sebeplerden biri de sürtünme ile kısalan diş boylarıdır. Diş boylarının kısalması belirgin hale gelince hastanın dış görünümünü de etkiler.

Dikkat Eksikliği ve Yıkıcı Davranış Bozuklukları

1. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Nedir?

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) nun temel özelliği, dikkat süresinin kısalığı, engellemeye yönelik denetim eksikliği nedeniyle davranışlarda ya da bilişte ortaya çıkan ataklık ve aşırı hareketliliktir.

Bunun sonucu olarak çocukta gelişimsel olarak aşağıdaki 3 temel sorun ortaya çıkmaktadır:

Kısa dikkat süresi

Yetersiz dürtü kontrolü

Aşırı hareketlilik

Tanı düzenli öğrenim için gerekli dikkat süresi ve yoğunlaşmasının gelişmesinin beklendiği ilkokul yıllarında konulmaktadır. DEHB nüfusun yaklaşık %3-6’sında gözlenir. Erkek / Kız oranı 3/1 ‘dir.

2. DEHB’nun en sık belirtileri nelerdir?
* Aşırı hareketlilik
* Yerinde oturmada güçlük
* Çok konuşma
* Dikkatini sürdürmede güçlük
* Dikkatin kolay dağılması
* Sıklıkla bir şeyler kaybetme
* Sınıfta sorulara sırasını beklemeden cevap verme
* Yönergeleri takip etmede güçlük
* Sessizce oynamada güçlük
* Oyunlarda sırasını beklemekte güçlük
* Bir etkinlikten diğer etkinliğe kayma
* Sıklıkla araya girme, sözünü kesme
* Sıklıkla ne söylendiğini dinlememe
* Tehlikeli etkinliklerle uğraşma

3. Nasıl DEHB tanısı konur?

Çocukların Cinsel Konularda Bilgilendirilmesi

Cinsellik sadece cinsel organlarla yaptığımızı bir eylem olmayıp, tüm varoluşumuzu yansıtır. Cinselliğimiz sadece biyolojik yapımızdan değil, aynı zamanda psikolojik yapımızdan, hatta dinsel ve kültürel temellerimizden etkilenir.

Günlük yaşamımızda birçok kaynaktan sözel veya sözel olmayan mesaj ve uyarılar alırız. Çocuğun şekillendiği yıllarda, anne babalarının verdiği mesajlar çok önemlidir ve uzun süreli etkiye sahiptir. Bu sebeplerle çocuk ve ebeveyn arasındaki iletişim açık, tutarlı ve olumlu olmalı ve en önemlisi de mümkün olduğunca cinsel eğitime erken başlanmalıdır. Gerekli olan, çocuğa cinsellik hakkında her şeyin değil, daha önemli olan temel gerçeklerin aktarılmasıdır.

Geleneksel olarak genellikle aileler “cinsellik” hakkında konuşmaktan rahatsız olur ve kaçınırlar. Bu nedenle anne babalar için rahatlatıcı yaklaşımlar oluşturulmalı, çocuklara verilmesi gereken mesajların ne olduğuna karar verilmeli ve beklenen soru ve tepkilere karşı pratik cevaplar oluşturulmalıdır.

BAŞLAMADAN ÖNCE NELERİ BİLMEM GEREKİR?

Boşanmanın Çocuk Üzerine Etkileri

Boşanma hiç kuşkusuz, çocukların başına gelebilecek en sarsıcı olaylardan birisi ve potansiyel olarak onların gelişmelerini ciddi bir biçimde etkileyecek bir dizi değişikliği de beraberinde getirmektedir. “Potansiyel bir durumdur, çünkü boşanmış bir ailenin bireyi olarak yaşamak kaçınılmaz olarak çocuklara zarar veren bir durum değildir. Önemli olan anne ve babanın evliliklerinin sona ermesini nasıl karşıladıkları, boşanmadan sonra hayatlarını ve ilişkilerini nasıl sürdükleri ve çocukları ile ilgilenmeye devam etmeleridir. 1 yılda 1 milyondan fazla çocuk, anne baba boşanması ya da ayrılığı yaşamaktadır. Boşanmaya karşı çocukların tepkilerinin varlığının farkında oluşun artmasıyla, 1960’lardan bu konu üzerine bir çok araştırma yapılmıştır.
* 1975’ten bu yana boşanmalar yılda 1 milyonu aştı.
* Bugün yapılan iki evlilikten biri boşanma ile sonuçlanacak
* 1983’te doğan çocukların %45’nin anne babası boşanacak. %35’inin anne babası tekrar evlenecek, %20’sinin anne ya da babası ikinci eşinden de ayrılacak.
* Evliliklerin yarısı ilk 7 yıl içerisinde sona eriyor. Buna göre 1980’lerde doğmuş çocukların aşağı yukarı üçte biri 18 yaşına gelmeden tek ebeveynli bir evde yaşayacak.

Yeme Bozuklukları

1. Anorexi Nervoza
2. Bulimia Nervoza
3. Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu
4. Şok Diyet

Anorexi Nervoza

Kilo alarak, şişmanlamaktan aşırı korkma sonucu, zayıflamak için sürekli çaba göstermeye Anorexia Nervosa denir.
Bireyin boyu veyaşı arasındaki normal asgari ağırlığının %85'inin altına indirmesi, Anorexia Nervosa tanısı koymak için yeterlidir. Dünya Sağlık Örgütü ( WHO ), boy, kilo veyaş arasındaki ideal ölçüyü şöyle tanımlamaktadır :

( ( Boy - 100 ) + ( Yaş / 10 ) ) * 0,8 ( bayanlar için ) * 0,9 ( erkekler için )

Örnek olarak 30 yaşında ve 1.75 boyundaki bir erkeğin ideal kilosu şöyle hesaplanacaktır.

= ( ( 175 - 100 ) + ( 30 / 10 ) ) * 0.9
= ( 75 +3 ) * 0.9
= 78 * 0.9
= 70,2 ( 70 kilo 200gram )

Uykusuzluk

Uykusuzluk genelde; stres, sıkıntı, depresyon ve uyarıcı maddelerin kullanımı sonucunda meydana gelmektedir.

Hayatınızdaki tüm uyaranlardan kurtulun (çay, kahve, tütün, kola ve uyarıcı ilaçlar gibi).

Aerobik egzersizler yapmayı alışkanlık haline getirin. Gününüzün belirli bir bölümünü bu egzersizlere ayırın. Belirli bir süreegzersiz yapmak genelde geceleri rahat bir şekilde uyumanız için yeterli olabilir.

Yatmadan önce sıcak bir banyo yapmak (aşırı sıcak değil tabiiki), kaslarınızı gevşeterek uyumanıza yardımcı olur.

Eğer kas ağrılarınız ve kas spazmlarınız varsa ve bu nedenle uyuyamıyorsanız, şerbetçiotu (Humulus lupulus) bitkisinin çaylarını içebilirsiniz. Bira yapımında kullanılan bu bitki, binlerce yıldır yatıştırıcı ve rahatlatıcı oalrak kullanılmaktadır.

Yine ıhlamur çayı rahatlatıcı etkisi ile rahat uyumanıza yardımcı olur.

Yatmadan önceki 6 saat süresince çay ve kahve içmeyin.

Her sabah normalde kalktığınız saatten 1 saat önce kalkmaya çalışın.

Uyku Problemleri

Aslında herkesin herhangi bir zamanda uyku problemi olur. Bunun için pek çok neden bulunmaktadır. Uykusuzluk en az üç hafta süren uykuya başlama ve devam etmede güçlük olarak tanımlanmıştır. Bir ya da iki gece bozulan uyku, uykusuzluk kavramına uymaz. Aynı zamanda gün boyunca yorulmadıysanız, ne kadar kötü uyuduğunuzu düşünürseniz düşünün uykusuzluk yakınmanız yoktur. Böyle bir durum bile zaman zaman uyuma probleminin olmadığı anlamına gelmemektedir ve bozuk bir uykunun sıkıntısını bilmek için uykusuzluk çekiyor olmanız gerekmez.

Genç kişilerin yaşlılardan daha az uyku problemi var gibi görünmektedir. Buna karşın yukarıda belirtildiği gibi bunun yaşlandıkça uyku paternlerinizde meydana gelen değişiklikle ilgisi olabilir. 20 li yaşlarında her 10 kişiden biri uyku problemi olduğundan yakınırken yetmişli yaşlardaki kişilerin 3 te biri şikayet etmektedir.

Farklı kişiler klasik olarak aşağıdaki problemlerin bir ya da daha fazlasıyla, farklı şekillerde karşılaşmaktadır:

- Uykuya başlama ve uyuma zamanı arasının uzunluğu (sıklıkla bir o yana bir bu yana dönme)

- Gece boyunca pek çok kere uyanma, bunun sonucu olarak da sabahleyin kötü uyku uyumuş olma duygusu

Uyku Bozukluğu

Uyku insanoğlunun her zaman çok ilgilendiği konular içerisinde yer almıştır. Bunun nedeni her birimizin günlük işlevselliğimizi sürdürebilmek için uyku uyumaya ihtiyacımızın olmasıdır. Günlük aktivitelerimizi devam ettirebilmek için,verimli olabilmek için bir günde belli sürede uyumamız gerekmektedir. Ve biz,bu gerekli uykuyu alamazsak gün boyu bunun sıkıntısını çekeriz. Unutkan oluruz,sinirliliklerimiz artar, dikkatimiz dağılır, iç sıkıntısı duyarız. Ancak bazen de uykuyu fazla kaçırmaya başlarız. O zaman da, problem olur bizim için. Az uyumak gibi çok uyumakta bir problemdir. Altında yatan sebep araştırılmalıdır. En önemli sebeplerden biri depresyondur. Aşırı uyuma ile birlikte sinirlilik halleri öfke hayattan zevk almama halleri de eşlik edebilir. O zaman konuya daha hassas davranmalı kendimizi bunu sebebine yönelik araştırma yapmaya yönlendirmeliyiz.

Tükenmişlik Sendromu (Staff Burnout Sendromu)

Bu sendrom, gönüllü sağlık çalışanları arasında ilk olarak görülen yorgunluk, hayal kırıklığı ve işi bırakma ile karakterize bir durumu tanımlamak için ortaya atılmıştır. Bugün bunlara dayanarak tükenmişlik sendromunun sağlık çalışanları arasında büyük bir sorun olduğu bilinmektedir. Bu sendroma ilişkin üç temel etmen tanımlamıştır;

1. Duygusal tükenmişlik,

2. Depersonalizasyon,

3. Bireysel beceride azalma.

Sıkça görülen diğer etmenler şunlardır:

1. Bu fenomen bireysel ya da kurumsal düzeyde oluşabilir.

2. İnsanın iç dünyası ile ilgili duyguları, amaçları, istekleri ve beklentileri etkileyen psikolojik bir deneyimdir.

3. Olumsuz bir deneyimdir ve sorunlar, baskı hissi, huzursuzluk ve işlev bozukluğu görülür.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu

İnsanlar yaşadıkları ortamın düzeni ve sürekli olmasını isterler ve bunun gereksinimini duyarlar. Yarının şu anın devamı olmasını, kesintisiz bir yaşamı arzularlar. Kişinin yaşamını, yaşam döngüsünü tümü ile değiştiren olaylar, kişinin yaşamında önemli yeri olan kişilerin yitirilmesi ve/veya buna neden olaylar insanda ciddi, zaman zamanda kalıcı psikolojik yaralanmalara neden olur.

Psikolojik travma; kişinin duygusal, fiziksel ve zihinsel bütünlüğünü zedeleyerek, yaşantısına darbe vuran ve ruhsal bozukluklara iten dramatik olaylardır.

Travma sonrası stres bozukluğu savaş, kaza, terör, saldırı, tecavüz gibi gündelik yaşamın dışındaki yaşantılardan sonra ortaya çıkabileceği gibi, deprem, sel, yanardağ patlamaları gibi doğal afetlerin ardından ortaya çıkabilen ve psikolojik travmaların yarattığı ruhsal sorunlardır.

Travma sonrasında;

Şizofreni

Psikoz Kavramı: Kısaca kişinin gerçeklikle alakasını koparan akıl hastalıklarının genel adıdır. Psikozlar en basitinden bir kaç gün süren kısa psikozlar ve bazen bir ömür boyu devam edebilen şizofreni yelpazesinde çok fazla sayıda hastalık ihtiva eder.

Hayatımızın en büyük nimetlerinden biri şüphesiz akıldır. Aklımız sayesinde gerçekleri çarpıtmadan kavrar ve ona uygun sonuçlar çıkarırız. ?izofreninin de içinde bulunduğu psikozlar dediğimiz hastalıklarda kişilerin gerçeği değerlendirmesi bozulur. Psikiyatrik hastalıklar içinde sıklığı olarak % 3-5 arasında değişen şizofreni yıllar boyunca insanların hem korktuğu hemde ilgi duyduğu bir hastalık olagelmiştir.. Bunun nedeni gizemli bir yaşam ve normal davranışların ötesine gitmekte yatar sanırım.

?izofrenlerde görülen belirtileri şu şekilde sıralamak mümkündür.

1-Hezeyanlar (Sanrı-Delusion) : Gerçeğin ötesinde kendi kafasında kurduğu şeyleri gerçeklermiş gibi değerlendirme. Ykna için makul delillerle bile onları değiştirememe. Paranoid kıskançlık yada büyüklük hezeyanları gibi.

Stres

STRES NEDİR?

Stres, genel perspektif içinde olumsuz bir uyaranı betimleyen oldukça yaygın kullanılan bir terimdir. Halk ( bazen yanlış telaffuz ederek streç der ), her meslekten insanlar, tıp adamları, özetle herkes stres'ten yakınmaktadır.

NEDİR BU STRES?

Kişiyi normal süreçten ayıran normal dışı "Durum" a sürükleyen bir süreç mi? Normallik ya da normal davranış birbirleri ile etkileşim durumunda olan insanın tüm sistemlerinin ortak ürünüdür. Normallik, herhangi bir andaki durumu tanımlamak yerine organizmadaki değişiklikleri veya süreçleri vurgular. Normallik canlı bir sistemin biyolojik, psikolojik ve sosyolojik değişkenlerin katkısı ve zamanın sürekliliği içinde işlevlerini sürdürebilmesini tanımlar. Normallik hem organizmanın fizyolojik olarak iyi çalışması, bunu yaparken de uyum yapma, yeterli olabilme, öğrenme karar verme, iç ve dış zorlanmalarla yani " Streslerle" baş edebilme gibi kavramlarla kompleks bağlantıları kurabilmesi diye tanımlanabilir. Bu uyum içinde, dakik, tıkır tıkır işleyen canlı organizmayı etki altına alan, uyumunu bozan " iyi" çalışmasını etkileyen, zorlayan, olumsuz uyaran bombardımanı stresli koşullardır ve bu uyaranlara karşı organizma, öznel, fizyolojik ve davranışsal tepki verir.

Sosyal Fobi

Sosyal ortamlarda başkaları tarafından inceleme altında tutulduğu korkusu performans gösterilmesi gereken durumlarda eleştirilme yada küçük düşme korkusunun yaşanmasıdır.Ve kişi bu korkunun yaşanmasından kurtulamak için bu tür sosyal ortamlara girmekten kaçınır. Kaçınma nedeniyle kişinin sosyal mesleki yada aile yaşamı etkilenir.

Sosyal fobi iki farklı şekilde görülür.

Genel: Korkular hemen her durum için geçerlidir.

Özel:Yalnızca özel bazı durumlar için geçerlidir. (Başkalrının önünde imza atmak, yemek yemek vs gibi.)

Sosyal fobide en sık karşılaşılan belirtiler şu şekilde sıralanabilir.

Çarpıntı
Titreme
Terleme
Kaslarda gerginlik
Midede rahatsızlık hissi
Göğüste sıkıntı hissi
Sıcak yada soğuk basması
Başta ağırlık hissi-Baş ağrısı

Bu durumda kişi zaman içerisinde bu belirtilerle yaşamaya alışabilir. Ancak hayatının değişik alanlarını kısıtlamaya başlayan belirtiler bir gün iş güç yapmayı da engellemeye başlarsa işi için tedavisi şart bir durum haline gelir.Yaşanan bu belirtiler kişide derin bir korku ve heyecan hali ile birlikte görülür.

Top