ihya.org

İç hastalıkları

Gastroözefagiyal Reflü Hastalığı (Reflü Özefajit)

Tanım: Mide veya intestinal içeriğin özefagusa reflüsü sonucunda ortaya çıkan semptomlarla giden klinik tablo ’gastroözefagiyal reflü hastalığı’ (GÖRH), reflü sonucu özefagus mukozasında oluşan hasar ise ’reflü özefajit’ olarak tanımlanır. En sık görülen özefagus (yemek borusu) hastalığıdır.

Patogenez: Esas olay reflü olan materyaldeki asit ve pepsinin özefagus mukozası ile temas ederek hasar ve semptom oluşturmasıdır. Genel olarak en önemli mekanizma alt özefagus sfingterinin yutkunma olmadan geçici relaksasyonudur. Patogenezde rol oynayan faktörler;

• Alt özefagus sfinkter (AÖS) basıncında azalma,
• Hiatal herni,
• Özefagus klirensinin azalması veya gecikmesi,
• Mide boşalma zamanının uzaması,
• Mide asidinin artması,
• Özefagus mukoza direncinde azalma,
• Mukoza zedeleyici materyalin reflüsü sayılabilir.
• İntra abdominal basıncın artışı,
• Özefagus ameliyatları.
Klinik:
• En önemli ve değişmez semptom retrosternal yanmadır (pirozis).
• Özellikle uykuda aspirasyona bağlı olarak kronik larinjit, kronik öksürük ve pnomoni gelişebilir.
• Bazı hastalar anjina benzeri göğüs ağrısından yakınabilir.

Fibromiyalji

Fibromiyalji yaygın ağrıya neden olan ve çok sık görülen bir romatizmadır. Esas olarak kasları ve kasların kemiğe yapıştığı bölgeleri etkilemektedir. Bir eklem hastalığı değildir, eklemi tutmaz ve şekil bozukluğu yapmaz. Bir çeşit iltihaplı olmayan yumuşak doku romatizmasıdır. Kadınlarda erkeklere göre 7 kat daha fazla görülür. Daha çok erişkinlerin (35-60 yaş) hastalığıdır.

Ağrı fibromiyaljinin en önemli belirtisidir. Omuz, boyun gibi tek bir bölgede olabildiği gibi yaygın olarak da hissedilebilir. Fibromiyalji ağrısı hastalar tarafından yanma, acıma, hassasiyet, karıncalanma, üşüme ya da kemirici ağrı gibi değişik şekillerde tarif edilebilir. Ağrıya el ve ayaklarda şişlik hissi eşlik edebilir. Ağrı gün içinde, hava şartlarına, uyku bozuklukları ve strese bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Ağrı, bazen vücudun bir yarısında daha yoğun hissedilebilir.

Çoğunlukla genel fizik muayene normal ve hastalar sağlıklı görünümde olsa da kasların ayrıntılı muayenesi ile belli noktalarda bu hastalık için tipik hassas noktalar bulunur.

Ehrlichiosis (Tokat Hastalığı)

Hastalığın etmeni bir çeşit Ricketsia olan Ehrlichia mikrobudur. Kenelerle bulaşır.

Kenelerin insanı ısırmasından 10-14 gün sonra ortaya çıkan ishal, bulantı-kusma, halsizlik, yüksek ateş bulguları, (bazı hastalarda) deri döküntüsü ve burun kanaması hastalığın başlangıcındaki belirtilerdir.

Tanıda yukarıda sayılan klinik bulguların yanısıra bazı laboratuar verileri de önemlidir. Karaciğer fonksiyon tesleri (özellikle SGOT ve LDH) yüksekliği, lökopeni (beyaz küre sayısı düşüklüğü), lenfositoz (lenfosit sayısı artması), ciddi trombositopeni (trombosit sayısının önemli ölçüde azalması), CPK (kreatin fosfokinaz) yüksekliği tesbit edilir.

Bu hastalık bazı olgularda ağır seyredebilir; karaciğer ve böbrek yetmezliği, DIC (yaygın damar içi pıhlaşma bozukluğu) görülür. Bu durumda hastaya kan ve kan ürünleri de verilir. Çoğunluğu oluşturan diğer olgularda ise hafif seyreder; ilaç tedavisi ile iyileşme gösterir.

Bu hastalık daha çok kırsal bölgelerde görüldüğü için tarım ilacı zehirlenmeleri ile karıştırılabilir. Ayrıca yine Ricketsia grubu mikropların oluşturduğu Leime Hastalığı ve Weil Hastalığı ile de karışabilir. Ayırıcı tanıda bunlar da göz önünde tutulmalıdır.

Disfaji (Yutma güçlüğü)

Yutma güçlüğüne (Disfaji) özellikle yaşlılarda olmak üzere tüm yaş gruplarında yaygın olarak rastlanır. Disfaji terimi yemeklerin ve sıvıların ağızdan mideye geçmesi sırasında zorluk hissetmeyi ifade eder. Bu duruma çoğu tehlikeli olmayan ve geçici olan birçok faktör neden olabilir. Yutma güçlüğü nadiren tümör veya ilerleyici nörolojik hastalık gibi daha önemli patolojiye işaret eder. Kısa bir süre içerisinde yutma güçlüğü kendiliğinden iyileşmez ise kulak burun boğaz uzmanı tarafından değerlendirilmelidir.

Nasıl yutarız?

İnsanlar katı yiyecekleri yemek sıvıları içmek ve vücudun ürettiği tükürük ve mukusu yutmak için günde yüzlerce kez yutma işlevini gerçekleştirirler. Yutma işlevinin dört fazı vardır:

1) Birinci faz yiyecek ve içeceklerin çiğnenerek yutmaya hazır hale getirildiği dönem.

2) Ağız fazı boyunca, dil yiyecek ve içecekleri ağızın arka bölümüne iterek yutma yanıtını başlatır.

3) Yutak fazında yiyecek ve içecekler hızlıca yutaktan yemek borusuna geçer.

4) Son faz olan yemek borusu fazında yiyecek ve içecekler yemek borusundan mideye geçer.

Birinci ve ikinci fazlar istemli kontrol altında oluşurken,üçüncü ve dördüncü fazlar kendiliğinden oluşur.

Diabet (Şeker hastalığı)

Şeker hastalığı (Diabetes Mellitus), vücudumuzda insülin hormonunun hiç üretilememesine, vücudun ihtiyacını karşılayacak kadar üretilememesi, ya da üretilen insülinin yeterince etki gösterememesine bağlı olarak ortaya çıkar.

Diabet ( şeker hastalığı) kronik bir hastalık olup hayat boyu tedavi gerektirir. En basit teşhis bir damla kan ile yapılabilen açlık kan şekeri ölçümüdür.

Aşağıdakilerden en az bir tanesi varsa şeker hastalığı(Diabetes Mellitus) teşhisi konulur.

Açlık kan şekeri 126 mg/dl veya üzerinde ise,

Herhangi bir saatte bakılan kan şekeri 200 mg/dl veya daha fazla ve beraberinde çok su içme, çok idrara çıkma veya açıklanamayan kilo kaybı varsa,

75 gr glukoz içerek yapılan şeker yüklemesinden iki saat sonra kan şekeri 200 mg/dl veya daha fazla ise .

Kan şekeri yükselmesinin belirtileri nelerdir?

Her zamankinden daha fazla susama ve su içme,
Her zamankinden daha fazla acıkma ve yemek yeme,
Çok sık idrar yapma,
Gece sık olarak idrar yapmak için uykudan uyanma,
Cildinizde kuruma,
Halsizlik, yorgunluk,
Bulanık görme,
Yaraların geç iyileşmesi,

Çölyak Hastalığı (Gluten Enteropatisi)

Çölyak hastalığı; bağırsaklardaki sindirimi sağlayan villus denilen yapıların bozulmasına sebep olan ve dolayısıyla da yiyeceklerdeki besinin emilmesini engelleyen ve ince bağırsakta hasarlar oluşturan bir sindirim hastalığıdır.

Çölyak hastası olan kişiler buğdayda arpada çavdarda ve yulafta bulunan ve gluten olarak adlandırılan bir proteine tahammül edememektedir.

Çölyaklı hastalargluten içeren yiyecekler yediklerinde, onların bağışıklık sistemleri bunu ince bağırsaklara zarar vererek yanıtlar. Özellikle çok küçük ve parmak şekline benzeyen villus olarak adlandırılan ince bağırsaktaki emilimi sağlayan yapılar kaybolur(düzleşir ve görevini yapamaz hale gelir.)

Yiyeceklerdeki besinler buvillus|villuslardan geçerek kan dolaşımı içine emilirler. Villuslar olmadan kişi; her ne kadar yiyecek yerse yesin; beslenemez.

Vücudun kendi bağışıklık sistemine zarar vermesinden dolayı çölyak hastalığının oto-immün sistem rahatsızlığı olarak düşünülmektedir. Bununla birlikte, yiyeceklerin emilememesinden dolayı sindirim rahatsızlığı olarak da sınıflandırılabilmektedir.

Cushing Sendromu

Tanım

Hastalık, böbrek üstü bezlerinden salgılanan glukokortikoid hormonların kanda aşırı miktarlarda bulunmasıyla ortaya çıkar. Böbrek üstü bezlerinin aşırı çalışması ( adrenal hiperfonksiyon ) da denilen bu duruma, hastalığı ilk ortaya çıkaran Amerikalı cerrah Harvey Cushing' in adına ithafen Cushing Sendromu da denir.

Nedenleri, Görülme sıklığı, Risk faktörleri

Hastalığa böbrek üstü bezlerinde aşırı faaliyete neden olan ve başka bir rahatsızlığı tedavi etmek için kullanılan steroid ilaçların uzun süreli kullanımı neden olabilir. Bir diğer neden de bu hormonların kontrolünden sorumlu olan hipofiz bezinde oluşan bir urdur.

Belirtiler

# Gövdenin alt kısmında cilt üzerinde derin ve koyu renkli çatlaklar (hastalığın başlıca belirtisidir)
# Omuzlar arasında ve üstünde kambura benzer yağ birikimi
# Bitkinlik hali
# Kaslarda zayıflık
# Ödem ( şişme )
# Yüksek tansiyon
# Aşırı kıllanma
# Özellikle bel ve leğen kemiklerinde osteoporoz ( kemik erimesi )
# Şeker hastalığına eğilim
# İlerleyen dönemde yüz yuvarlaklaşır ve daha kırmızı bir görünüm alır

Teşhis

Conn Sendromu

Adrenal Korteksten aldosteron yapımının uygunsuz olduğu ve fazla miktarlara eriştiği bu hastalıkta , sodyum retansiyonu ile beraber kan basıncı yükselmesidir.


Belirtileri
Genellikle Asemptomatiktir.

Hipokalemiye kas güçsüzlüğü, kramplar,başağrısı, çarpıntı, polidipsi, poliüri veya

noktüri eşlik eder.

Orta derecede veya ciddi Hipertansiyon (200/120 mmHg'yı geçmez.)

Fundoskopi- Selim veya Grade 1-2

Tetani

Hipokalemi

Metabolik Alkaloz/ Chvostek ve Trousseau Belirtileri ( + )

Relatif Hipernatremi

Bozulmuş Glikoz Toleransı

Böbrek Kisti insidansı yüksektir.

Başağrısı

Paresteziler

Kardiyak Aritmiler


Nedenleri
Unilateral aldosteron üreten adenom (APA) en sık görülen (% 60) nedendir.(Conn Sendromu) Tek taraflı adrenalektomi ile kür sağlanır.

İdiopatik Hiperaldosteronizm (İHA) Bilateral zona glomeruloza hiperplazisidir, % 34 oranında görülür . Cerrahi tedavi faydalı değildir. Kronik medikal tedavi tercih edilir.


Bakım ve öneriler
Unilateral APA- unilateral adrenalektomi

Bilateral İHA- kronik medikal tedavi

Unilateral APA - Hipokalemi ; preoperatif Spironolakton ile kontrol altına alınır.

Böbrek Yetmezliği

Böbrek yetmezliği tanısı konulduğu zaman endişelenmeniz çok normaldir ama doğru bilgi almanızın, size gelecek ile ilgili büyük yararları vardır. Sosyal ve fiziksel ihtiyaçlarınıza göre renal ekibiniz ile birlikte size en uygun tedavi biçimini seçebilirsiniz. Renal ekip; doktorunuz, aileniz, diyaliz ünitesi hemşireleriniz, psikoloğunuz, yardımcı personel ve diyetisyenlerden oluşur.

Bir kaç tedavi seçeneğiniz var,

Renal ekibiniz her zaman yanınızda ve doğru karar vermenize yardımcı olacaktır.

Yalnız değilsiniz...!

Böbreklerimiz

Böbreklerimiz, omurganın her iki yanında, karın boşluğu içerisinde ve bel bölgesinin biraz yukarısında yer alırlar. Normalde her insanda iki tane böbrek bulunur. Fakat sağlıklı tek bir böbrek de normal yaşam sürdürmeye yeterlidir. Böbrekler şekil olarak fasulyeye benzerler. Ağırlık ve yapı olarak çok küçük görünen bu organların vücudumuz için önemi çok büyüktür.

Böbreklerimizin görevleri

* Metabolik ürünlerin vücuttan atılması
Böbreklerimizin en önemli görevi vücudumuzdaki zararlı ve atık maddeleri ( üre, kreatinin, ürik asit gibi ) süzerek vücuttan idrar yolu ile atmaktır.
* Kan basıncının düzenlenmesi

Besin Zehirlenmeleri

Yiyecek ve içeceklerin saklanması, hazırlanma ve sunulma aşamalarında uygun sağlık koşullarının olmaması, besin zehirlenmelerinin önemli bir sorun haline gelmesine yol açıyor. Süt ve süt ürünleri, kremalı yiyecekler, tavuk mamülleri, mayonezli, yumurtalı yiyecekler, pişirilip uygun koşullarda saklanmayan etler, deniz ürünleri, bozulma riski en yüksek gıdalar arasında yer alıyor.

Akdeniz diyetinin vazgeçilmez unsurları olan meyve ve sebze ağırlıklı beslenmenin en sağlıklı beslenme biçimi olduğunda uzmanlar birleşiyorlar. Fakat Türkiye'de sebze ve meyve açısından bolluk ve çeşitliliğe rağmen besinlerin saklanması, pişirilmesi de büyük önem taşıyor.

Besinlerin hazırlanması sırasında temizlik kurallarına gereken özenin gösterilmemesi, besin zehirlenmelerine yol açabiliyor. Besin zehirlenmeleri kontamine yiyecek ve içeceklerle oluşuyor. Besinler ve içecekler infeksiyona yol açan mikroorganizmalarla veya toksit maddelerle bulaştıklarında zehirlenmeye neden oluyorlar. Bunların yanısıra nadiren yenilmemesi gereken bir bitki veya hayvanın yenmesi de besin zehirlenmesi tablosunu ortaya çıkarabiliyor.

Behçet Hastalığı

TANIMI :

İlk defa 1937 yılında bir Türk doktoru olan Hulusi BEHÇET tarafından teşhis edilen ve bu nedenle uluslararası tıp camiasında Behçet Hastalığı ya da Behçet Sendromu olarak adlandırılan hastalık; özellikle deri altı, göz, beyindeki kan damarlarının iltihaplanmasına yol açan, sebebi bilinmeyen nadir görülen, bağışıklık sistemi ile ilgili bir hastalıktır.

Daha çok 30-40 yaşlarında ve erkeklerde görülür. Behçet Hastalığı başta Türkiye olmak üzere Çin’e kadar uzanan İpek Yolu üzerindeki ülke insanlarında diğer ülkelere nazaran daha sıkça rastlanmaktadır, fakat yine de dünyanın her yerinde Behçet Hastalığı görülmektedir. Dünya'da en çok Japonya, Türkiye ve İsrail'de görülür. ABD’de de yaklaşık 20.000 kişi Behçet hastasıdır. Bu sebeple hastanın ırkına ve bulunduğu ülkeye bakılmaksızın Behçet Hastalığı ihtimali mutlaka değerlendirilmelidir.

Behçet hastalığı bulaşıcı değildir. Her ne kadar hastalığın kalıtımsal olduğuna dair şüpheler olda da bu sav ispatlanmış değildir. İki kardeşten biri Behçet hastası iken diğeri gayet sağlıklı olabilir.

BELİRTİ ve BULGULARI :

Baş Dönmesi (Vertigo)

Baş Dönmesi Nedir: Baş dönmesi diyince hastanın dengesini sağlamadaki her türlü problem anlaşılır. Bu durum hastayı yatağa düşürüp gözlerini dahi açamayacağı şiddetten, sadece zaman zaman bir kayma hissine kadar değişebilir. Hatta sadece bir göz kararması şeklinde ortaya çıkabilir. Tıp dilinde genel olarak vertigo adı verilir.

Denge Nasıl Sağlanır: Dengenin sağlanması hala tam olarak çözülememiş çok karmaşık ve çok fazla organın rol oynadığı bir durumdur. Bu konuda rol oynayan organ ve sistemler arasında beyin, omurilik, iç kulak (labirent), gözler, eklem ve kaslar sayılabilir. Bu organları etkileyen herhangi bir hastalık baş dönmesi ile birlikte o organa ait diğer belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu kadar çok organın rol oynadığı bir belirti olan baş dönmesi doğal olarak sadece bir branş uzmanı tarafından değerlendirilemez. Genellikle başlangıçta KBB ve Nöroloji doktorları muayene etsede göz, dahiliye veya fizik tedavi branşlarında da muayene olmak gerekebilir.

Antibiyotik kullanımı nedeniyle gelişen kolit

Tanım ve Klinik Bulgular : Antibiyotik kullanımından sonra gelişen kolit ilk önce klindamisin kullanımı sonrasında tanımlanmış daha sonra başta klindamisin, sefalosporinler, ampisilin, amoksisilin olmak üzere birçok antibiyotiğin bu tabloya neden olabileceği gösterilmiştir. Antibiyotik sonrası gelişen ishallerde kendini sınırlayan hafif bir ishalden ağır seyirli psödomembranöz enterokolite kadar değişen bir klinik tablonun gelişmesi söz konusudur. Antiyotik kullanımından ortalama 5-10 gün sonra ishal başlayabilir. Ancak bu süre daha kısa veya 10 hafta gibi uzun da olabilir. Tedavi süresinde veya tedavi kesildikten sonra da gelişebilir. Çok sulu veya mukoid olabilen dışkı yeşil renkli ve kötü kokuludur. Kanlı da olabilir. İshale kramp tarzında karın ağrısı ve yüksek ateş eşlik eder. Bulantı, halsizlik gibi bulgular da olabilir.

Bazı hastalarda nadiren ishal olmadan toksik megakolon, kolon perforasyonu gibi ciddi tablolar gelişebilmektedir. Protein kaybına bağlı olarak hipoalbüminemi ve ödem gelişebilir. Ekstraintestinal komplikasyonların görülmesi son derece seyrektir.

Ankilozan Spondilit

Ankilozan spondilit, omurga ve leğen kemiğindeki eklemleri tutan, özellikle bel bölgesinde hareket kısıtlılığı yapan, kronik (süregen) bir romatizmal hastalıktır. Omurganın hareketini sağlayan eklem ve bağlarda gelişen iltihap sonucunda, eklem ya da kemikler hareketlerini yitirecek şekilde birbirleri ile kaynaşabilir. Omurga dışında kalça, diz ve ayak eklemlerinde de iltihaplanma görülebileceği gibi az sayıda hastada çeşitli organ bulguları gözlenebilir.

Hastalığın şiddeti kişiden kişiye değişiklik gösterir. Ciddi tutulumu olan hastalarda omurganın hareketlerini tamamen kısıtlayabilir. Buna karşın, sadece sabahları olan hareket tutukluğu ya da bel ağrısı dışında hiç bir yakınması olmayan hastalar da görülebilir. Omurgayı etkileyen romatizmalar spondiloartritler olarak isimlendirilmektedir. Ankilozan spondilit dışında, sedef hastalığının, iltihabi barsak hastalıklarının ve Reiter sendromunun da omurgada iltihaplanma yapabildiği bilinmektedir.

Ankilozan spondilit erkeklerde kadınlardan 2-3 kat daha sık görülür ve genellikle erken yaşlarda (16-35 yaş) başlar.

Ankilozan spondilitin nedeni nedir?

Anemi (Kansızlık)

Anemi (kansızlık) pekçok farklı şekilde tanımlanabilen kan rahatsızlığı olarak bilinmektedir. Bu kan rahatsızlığını kırmızı kan hücrelerinin fonksiyonlarında ve sayısındaki anormallik şeklinde ifade edebiliriz. Kırmızı kan hücreleriniz kırmızı rengini hemoglobinden alır, demir içeriği zengin protein oksijeni ciğerlerden vücudun diğer bölgelerine taşır. Anemi kırmızı kan hücrelerinin sayısını azalttığında ya da hücrelerin taşıyabileceği hemoglobin miktarını azalttığında vücudunuzun dokuları oksijenden yoksun kalır. Oksijen eksikliği tipik anemia türleri bulgularını üretir.Bu anemi bulguları: güçsüzlük, aşırı yorgunluk, solgun bir ten, nefes darlığı, düsensiz kalp atışıdır. Hatta çok şiddetli anemi felç, kalp krizi ve kalp tıkanıklığına da yol açabilmektedir. Demir eksikliği gibi bazı anemi türleri doğrudan kendileri rahatsızlığı yaratırken bazı anemilerde ise ardında dalak büyümesi ya da anti kanser ilaçlarının alımıyla sonuçlanan hemolitik anemia gibi bir hastalık yatmaktadır. Bazı anemi hastalıkları kolayca tedavi edilebilirken bazıları ise kronik ve hayatı tehdit edicidir. Aynı biçimde ve büyüklükteki kırmızı kan hücreleri normal bir büyüme ve hemoglobin üretimini oluşturuyor.

Top