ihya.org

dahiliye

Mantar zehirlenmeleri

Mantar Zehirlenmesi zehirli mantar bitkilerinin yenmesiyle ortaya çıkan, öldürücü olabilen bir gıda zehirlenmesi. Mantardan zehirlenmenin sebep ve şartları çeşitli olabilir. Öncelikle, bazı kimselerde görülen özel duyarlılık, (midye ve yumurtaya olduğu gibi) mantarlara karşı da tahammülsüzlük yapabilir. Sadece irkiltici özellikteki mantarların, hatta yenebilir olup da bozulmadan ötürü zehirli hale gelen mantarların sebeb olduğu bazı zehirlenme olayları, yanlışlıkla ölüme yol açabilir. Fakat daha çok bu gibi zehirlenmeler, birkaç gün içinde iyileşme ile son bulur.

Zehirli mantarların en önemlileri arasında, yalancı dede ve ölüm meleği geliyor. Türkiyedeki ölümcül mantar zehirlenmelerinin yüzde 95inden sorumlu, son derece zehirli ve tehlikeli olan ölüm meleği, sonbahar aylarında ve yaz başlarında ormanlarda çok sık görülüyor.

Etkisini 8-12 saat arasında gösteren bu mantar, karaciğer-böbrek metabolizmasını bozarak, kişiyi öldürebiliyor. Zehrine karşı henüz ilaç geliştirilemeyen bu mantarın, bir kişiyi öldürmesi için 20-25 gram tüketilmesi yeterli oluyor. Yalancı dede mantarı ise yenilebilir mantarlarla karıştırılabiliyor.

Lösemi

Lösemiler, vücuttaki kan üretim sistemini (lenfatik sistem ve kemik iliği) etkileyen kanserlerdir. Lösemiler akut veya kronik olarak (mikroskoptaki görünüşlerine göre alt gruplara ayrılırlar) ve tümörün yayılım ve gelişim özelliklerine göre sınıflandırılırlar. Genel olarak, akut lösemiler çocuklarda ortaya çıkarken, kronik lösemiler daha çok yetişkinlerde görülme eğilimindedirler.

Akut Lösemiler

Akut lösemide, kemik iliğinde olgunlaşmamış kan hücreleri hızlı bir şekilde üretilmekte, ve sonuçta sağlıklı-normal kan hücrelerinden sayıca daha fazla hale gelmektedirler. Bu anormal hücreler diğer organlara da yayılarak, organı fonksiyonlarını yapamaz hale getirebilirler. Akut lösemilerin sınıflandırılması temel olarak olgunlaşmayan hücrelerin tipleir esas alınarak yapılır:

Lenfadenopatiler

1- Lenfadenopati günlük yaşamda niçin önemlidir?
Lenfadenopati fizik inceleme sırasında sık karşılaşılan bir bulgudur. Lenfadenopatilerin çoğu benign olup; enfeksiyonlar ve çeşitli kanserlerin seyrinde ilk bulgu olarak karşımıza çıkabilirler. Bu hastalarda tanıda geç kalınması önemli tıbbi sorunlara yol açabileceğinden bir doktor için lenf nodlarının iyi değerlendirilmesi ve hangilerini araştıracağı çok önemlidir. Uygulamada hastaların çoğunda servikal, aksiller ve inguinal lenf nodları palpe edilebilir. Bir yayında, başka bir nedenle başvuran hastaların %56'sında servikal lenf nodlarının palpe edildiği vurgulanmaktadır. Eğer lenf nodu patalojik boyutta ise bir doktor lenfadenopatinin gerçek nedenini tanımlamak zorundadır.

2- Lenfadenopatinin patolojik kabul edilmesi ve araştırılması için boyutları ne olmalıdır?

Kronik Hepatit B

HBV, Hepadnaviridae ailesinden, çift sarmallı bir DNA virusudur. Serum içinde 30-32C°’de 6 ay, -20C°’de ise yıllarca canlılığını korur. Serum içinde 60C°’ye 4 saat dayanabilir.

Kuru sıcak hava ile 180C°’de 1 saatte, otoklavda 121C°’de 15 dk’da, kaynatma ile 10-20dk’da inaktive olur. Kimyasal ajanlardan %0. 1-0. 2 glutaraldehit, %0.5-1 ‘lik Sodyum Hipoklorit, (veya 500ppm serbest klor), İzopropil veya Etil Alkol virusu inaktive eder.

Bilinen 4 önemli bulaşma yolu vardır.

1. Parenteral bulaşma,
2. Cinsel yolla bulaşma
3. Perinatal bulaşma,
4. Horizontal bulaşma

EPİDEMİYOLOJİ

Hepatit B virüs (HBV) enfeksiyonu yaygın bir sağlık sorunudur. Dünyada iki milyar kişi HBV ile enfekte haldedir; bunun 360 milyonu kronik HBV enfeksiyonu hastasıdır; her yıl 520. 000’den fazla ölüm olmaktadır (50,000 akut hepatit B, 470,000 siroz veya karaciğer kanseri nedeniyle) Bulaşma parenteral yolladır. Hepatit B prevalansı ve bulaşma yolları tüm dünyada değişkenlik göstermektedir.

Anal Fistül - Anal Fissür

Anal Fistül (Makatta Apse)

Anüsün iç kısmı ile anüs çevresindeki deri arasında oluşan tünel şeklinde bir kanaldır. Kanalın anüs içinde iç deliği, deride de dış deliği vardır. Dış delik zaman zaman kapanabilir. Bu delikten devamlı iltihabi- kısmen kanlı bir akıntı olur. Nadiren bu delikten gaz ve gaita da gelebilir. Fistüller çoğu kez anüs çevresindeki bir apsenin delinmesi sonucu oluşur.

TEDAVİ; Fistülün tedavisi ameliyatla yapılır. Nüks etmeye meyilli bir hastalıktır. Operasyonda çok dikkatli bir değerlendirme ve ona göre girişim yapılmalıdır. Bu nedenle ilk operasyon çok önemlidir. Bazı komplike fistüllerde “Seton” yöntemi denilen daha değişik yöntemler de uygulanabilir.

Anal Fissür (Makatta Çatlak)

Rektal Prolapsus

Kalın barsağın ( Kolon ) alt kısmı olan Rektum olarak adlandırılan 15 cm lik kısmın anüsden dışarıya doğru iç- dış olarak sarkmasıdır. Hastalığın evresine göre dışa sarkma 3-4 cm den, başlayarak tüm rektumun dışa sarkmasına kadar ilerleyebilir. Bazan rektumun üst kısmındaki kolon kısmı da olaya iştirak edebilir. Bu takdirde 15-20 cm uzunluğunda bir “rektal prolapsus” ortaya çıkar.
Hastalığın ıkınma ile dışarı çıkan ve tekrar kendiliğinden içeri giren şekilleri olduğu gibi tamamen dışarda kalan şekilleri de vardır. Hastalık, dışarı sarkan mukoza üzerinden kanamalara, akıntılara ve yaralara neden olur. Ayrıca bu durum hastaların büyük abdest yapmalarını da zorlaştırır. Kabızlık da bu kişilerde sık görülür.

TEDAVİSİ; Cerrahi girişimle yapılır.

Prof. Dr. Adil Baykan

Kabızlık (Konstipasyon)

Kabızlık, toplumda özellikle kadında sık rastlanılan bir durumdur. Günde 1-2 kez ile haftada 3 kez tuvalete çıkabilme ( defekasyon ) sayısı normal kabul edilir. Eğer defekasyon ( tuvalete çıkma ) sayısı haftada 2 den az oluyorsa bu takdirde bu kişiye Kabızlık ( Konstipasyon ) tanısı konur. Ancak birçok kişi bu durumdan pek rahatsızlık duymaz. Eğer defekasyon sayısı 7 – 10 günde bir kez oluyorsa bu durumda hekime başvurmak gerekir.

KABIZLIĞIN SEBEBİ NEDİR ?

İshal

İshal (diyare), günlük dışkılama sayısının (2-3 kezden) ve miktarının normalden (200 gram) fazla, kıvamının ise sulu olması halidir. İnfeksiyöz ya da infeksiyöz olmayan birçok nedenle ortaya çıkabilir. Sadece yenmiş/içilmiş olan aşırı yağlı yiyecekler, kavun, incir, alkol gibi besinlerin yapısına bağlı olarak, hiçbir hastalık olmaksızın gelişebileceği gibi, çok ciddi sonuçlara yol açabilecek örneğin kolera, divertiküloz, iskemik kolit, malignensi, medüller tiroid kanseri gibi klinik tablolar da söz konusu olabilmektedir.

Akut ishal, genel bir ifade ile üç haftadan kısa sürmüş olgularda, kronik ishal ise daha uzun süren tablolarda söz konusudur. Akut infeksiyöz ishaller, tüm dünyada sıklıkla karşılaşılan klinik tablolardır. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşayan beş yaşından küçük çocuklardaki ölüm nedenlerinin ¼ kadarından sorumludur. Ülkemizde çocuk ölüm nedenlerinin 4. sırasında yer almaktadır. Beş yaşın altındaki her bebek yılda ortalama üç kez ishal olmaktadır. İnfektif etkenlerin alınım yolu genellikle oral yol olduğu için, bireysel hastalıktan çok aile içi ya da kitlesel hastalık tabloları ile karşılaşılmaktadır. Bu bakımdan, hastalardan anamnez alınırken özellikle yakın çevresinde aynı/benzer tabloların olup olmadığı, yakın geçmişte seyahat edilen bölgeler, topluca yenen besinler, ayrıca kullanılan ilaçlar ve var olan diğer hastalıklar sorgulanmalıdır.

Hipopituitarizm

(Hipofiz Ön Lob Hormonlarının Yetersiz Salgılanışı) Hipopitüitarizm, hipofiz bezinin hipofiz bezi hormonlarından bir veya daha fazlasını yetersiz miktarda salgılaması ile görülen bir rahatsızlıktır. Hastalığın adı Yunancada "altında" anlamına gelen hipo kelimesinden kaynaklanır. Bazı kişilerde kalıtsal olarak hipopituitarizme eğilim vardır. Diğer insanlar bilinmeyen nedenlerden dolayı bu hastalığa yakalanırlar. Ancak olayların birçoğunda nedenin belirlenmesi mümkündür. Bu durum bezdeki herhangi bir tümör nedeniyle ortaya çıkabilir veya ciddi bir kafa yaralanmasından sonra gelişebilir. Hipopituarizm bazı kadınlarda doğumdan sonra ortaya çıkar. çünkü hamilelik sırasında normal olarak büyümesi gereken bez öylesine fazla büyür ki, bunun için gerekli olan oksijen veya kanla verilen diğer maddeler vücut tarafından temin edilemez hale gelir. Daha sonra hipofiz bezi dokularının bir kısmı veya hepsi ölür.

Belirtiler

Çocuklarda:

- Büyüme ve cinsel gelişimde yavaşlama,

- Hipoglisemi (kan şekerinin aşırı düşüşü)

Yetişkinlerde:

- Kadınlarda adetten kesilme, kısırlık veya doğumdan sonra süt verememe,

- Erkeklerde azalan cinsel istek, sakal ve vücut kıllarının dökülmesi,

Hipofiz bezi tümörleri

Burun kanallarının arkasında beynin altında yerleşik bulunan hipofiz bezi kabaca küçük parmağınızın son iki bölümünün büyüklüğü ve şeklindedir. Küçük boyutuna rağmen endokrin bezler içerisinde en önemli olanıdır. Vücudun uzun dönemli büyüme, günlük fonksiyonları ve üretkenlik yetenekleri ile ilişkili olarak bir kontrol merkezi gibi çalışır.

Hipofiz bezinde iki kısım vardır: ön (anterior) lob ve arka (posterior) lob, ön lob, göğüste süt üretimini harekete geçirmek için büyüme hormonu da dahil olmak üzere, altı ayrı hormonun üretimi ile yükümlüdür, ön lobdaki diğer hormonlar, tiroid bezleri, yumurtalıklar, testis ve böbrek üstü bezlerindeki faaliyetleri harekete geçirerek endokrin sistemin diğer kısımlarını da etkiler.

Arka lob iki çeşit hormon üretir: oksitosin ve antidiüretik hormon. Oksitosin emzirme dönemi sırasında kadınlarda göğüsten süt gelmesi olayını harekete geçirmek için faaliyette bulunur. Aynı zamanda doğum sırasında rahim kasılmalarını da hızlandırır. Antidiüretik hormon idrar çıkışını kontrol etmek için böbrekler üzerinde faaliyet gösterir.

Hipofiz Bezi Tümörleri

Akromegali

Hipofiz Adenomu (Pitüiter Adenomlar)

Pitüiter tümörler ( adenenomlar ), hipofiz bezinin adenohipofiz adı verilen ön bölümündeki endokrin hücrelerden menşe alırlar. Çoğunlukla iyi huylu tümörlerdir. Adenomların hemen hemen yarısı hormonaktif tümörlerdir. Tümörler büyüyüp komşu dokulara yayılırlarsa komşu dokularda basıya neden olurlar. Genel olarak hipofiz tümörleri kafa içi tümörlerin % 10 unu oluştururlar, daha çok yaşamın 30 ve 40 lı yıllarında rastlanırlar. Kadın ve erkeklerde rastlanma oranı aynıdır.

Pitüiter adenomlar genellikle, ya bezin hormon salgılamasındaki bozulmaya bağlı endokrinolojik bir bozukluk sonucu, ya da tümörün kendisinin, hipofize komşu oluşumlar üzerine kitle etkisi oluşturması sonucu ortaya çıkarlar. Bu ikinci olasılıkta tümör ancak belli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra etraf oluşumlar üzerinde kitle etkisine neden olacaktır. Daha nadir olarak ta tümör içine kanama ile ortaya çıkarlar. Pitüiter apopleksi adı verilen bu durum, genellikle baş ağrısı, görme bozukluğu ve göz felci gibi ani başlangıçlı bir nörolojik kötüleşme tablosuyla ortaya çıkar.

Hipertiroidi

Hipertiroidi, kişide yüksek miktarda tiroid hormonu bulunması durumuna verilen isimdir. Boynun alt kısmında bulunan tiroid bezi tarafından üretilen tiroid hormonları, vücudun enerjisini düzenlemekten sorumludur. Tiroid hormon seviyeleri yüksek olduğunda, vücut hızlı bir şekilde enerji tüketir ve yaşamsal fonksiyonlar hızlanır.

Çoğu durumda, hipertiroidizm tiroid bezinin kendisindeki bir problemden kaynaklanmaktadır, ve tiroid bezi başka bir bulgu vermeksizin sadece fazla miktarda tiroid hormonu üretir. Bu durumun en sık nedeni Graves hastalığıdır; bu hastalık bağışıklık sisteminin rol aldığı bir hastalıktır ve tiroid bezinin hormon kontrol mekanizmasını tahrip eder, ayrıca kontrolsüz bir şekilde yüksek miktarda hormon üreten iyi huylu tümör gelişimi de vardır (tiroid bezi dışarıdan şişkin görülür). Tiroid infeksiyonları sonucu kısa süreli hipertiroidizm meydana gelebilir. Nadir olarak hipertiroidizm, hipofiz bezinden tiroid stimüle edici hormon (TSH) un aşırı üretilmesi sonucu meydana gelebilir.

Hipertansiyon (Yüksek tansiyon)

Hipertansiyon Nedir ?

Hipertansiyon basit olarak yüksek kan basıncı demektir. Kan basıncı ya da daha doğru söylemek gerekirse kanı kalpten dokulara taşıyan damarların kan basıncı, hastaya ait özellikler (yaş, cinsiyet, ırk gibi) ve fiziksel durumdan (istirahat, efor gibi) etkilenen bir parametredir. Bu nedenle de normal kan basıncı değerlerini belirlemek gerçekte oldukça güçtür.

Bugün kabul edilen kan basıncı değeri istirahat halindeki normal bir yetişkinde 120/80 mmHg'dır (milimetre civa). Herhangi bir kişide kan basıncı uyku sırasında düşük, sinirli ya da heyecanlıyken yüksektir. Normal şartlarda, sürekli olarak kan basıncı 120/80 mmHg (milimetre civa) üzerinde olan kişiler hipertansiyon hastalığı adayı kabul edilmektedir. Kan basıncı devamlı olarak 140/90 mmHg üzerinde seyrediyorsa hipertansiyondan bahsedilir.

Kan basıncı aynı birey içinde ve bireyler arasında farklılık gösterir. Bu nedenle bireyin kan basıncı (kan basıncının sfingomanometre ile ayrı ayrı zamanlarda en az 3 kez ölçülmesi) ortalaması alınarak belirlenmelidir.

Hiperhidrozis (Aşırı terleme)

Aşırı terleme, esas olarak ter bezlerinin aşırı aktif olmasından kaynaklanmaktadır. Terleme, vücudun aşırı sıcağı vücuttan atma mekanizmalarından birisidir. Ancak bazı insanlar diğerlerine göre daha fazla terlerler.

Aşırı terleme mutlaka bir hastalıkla ilişkili olmak zorunda değildir. Genelde şişmanlıkla ilişkilidir, çünkü fazla kilolu olanlar yürümek gibi normal aktiviteleri için bile, normal kilolulara göre daha fazla efor harcarlar. Aşırı terleme belirli ilaçlardan da kaynaklanabilir. Bazen de sistemik bir hastalığın belirtisi olarak karşımıza çıkabilir (hipertiroidi gibi).

Kendiniz aşırı terlemenizin nedenini ve tam olarak yerini bulmaya çalışın: aşırı terlemeye erhangi bir hareketiniz mi neden oluyor, veya sıcak bir ortamda iken mi diğerlerine göre aşır terliyorsunuz ? Bazen stres ve sıkıntı ile iş toplantısı gibi durumlar aşırı terlemenize neden olabilir. Eğer stres ve benzerleri neden oluyorsa, kendinizi rahatlatmanın yollarını arayın.

Hepatik Ensefalopati

Ciddi karaciğer disfonksiyonu olan hastalarda görülen farklı nedene bağlı nörolojik ve/veya metabolik hastalık olmaksızın bir dizi reversibl nöropsikiyatrik değişikliklerle karakterize bir sendromdur.Akut veya fulminan karaciğer yetmezliği olan hastalarda komplikasyon olarak sık görülen bir tablodur.Hepatik ensefalopati mental durumun değişmesi değişik nörolojik bulgularla (asterix, hipereflex, plantar reflexin tersine dönmesi) karakterizedir.

Kronik karaciğer hastalığı siroz ve end-stage karaciğer hastalığı prevalansı düzenli olarak artmaktadır. Kronik karaciğer hastalığı ABD’de erişkinler arasında önde gelen ölüm nedenlerindendir.Yılda 25.000 ölüm rapor edilmiştir. Bu bütün ölümlerin %1’dir.

Hepatit C enfeksiyonu yaklaşık olarak yılda 28.000-1.800.000 yeni vakayla ABD’de kan yoluyla geçen enfeksiyonlar içinde çok yaygındır.

Tahminen 3.9 milyon Amerikalı enfeksiyon taşımaktadır. Kronik HCV enfeksiyonu hastaların % 85’inde bulunur, takiben hastaların % 70’inde kr. karaciğer hastalığı oluşur.

Kr. karaciğer hastalığının % 40’ı tahminen HCV enfeksiyonu ile ilişkilidir.

Top