ihya.org

Hastalıklar

Alkol Zehirlenmesi (Entoksikasyon)

İnsanlara verilen aynı miktarda alkol çeşitli faktörler yüzünden aynı etkiyi göstermez. Vücutları daha küçük ve daha fazla yağ dokusuna sahip oldukları için genellikle kadınlarda erkeklerden daha yüksek bir alkol düzeyi olma olasılığı vardır ve bu nedenle alkol kadınları daha fazla etkiler.

Alkolün etkileri içmeden önce yenen yemeğin miktarına da bağlıdır.Mide ne kadar dolu olursa alkolün kana geçişi o kadar yavaş olur. Böylece alkolün kandaki yoğunluğu da düşük olur.

Alkol zehirlenmesi kabaca kan alkol düzeyiyle paralellik gösterir. Bu da beyindeki alkol düzeyini yansıtır. Alkolik olmayanlarda 25 mg/dl üzerindeki bir kan alkol düzeyinde hafif zehirlenme belirtileri ortaya çıkar; bu belirtiler arasında duygulanım bozukluğu,düşünme yeti5mm kaybı ve hareket bütünlüğünün bozulması bulunur. 100 mg/dl nin üzerinde bir kan alkol düzeyi olduğunda ise çift görme,konuşma zorluğu ve belirgin bir hareket bütünlüğü kaybı görülebilir. Alkol yoğunluğu arttıkça komaya kadar gidebilen sorunlar ortaya çıkabilir.

Zehirlenme genelde bir desilitre kanda en azından 80-100 mg alkol bulunması (80-100 mg/dl veya %0. 1)olarak tanımlanır.

Albinizm

Albinizm deride, saçlarda ve gözlerde buraların normal rengini veren boya maddesinin irsi olarak yokluğu. 20.000'de bir insanda görülür.

Genel albinizmde deridepigment (boya maddesi melanin) yoktur. Saçlar kar beyazdır. Gözün irisi pembe, tam ortadaki papilla kırmızıdır. Astigmatizma ve ışıktan korkma bunlarda çok olur. Zeka ve fiziki bakımdan gerilik bu hastalığa eşlik edebilir.

Sebep: Derinin boya hücreleri olan melanositlerin melanin boyasını üretememeleridir. Bunun da tirozinaz enziminin irsi yokluğundan kaynaklandığına inanılmaktadır.

Tedavisi: Boya hücrelerinden, tirozinaz enziminin üretilmesi için bir yol bulunmadıkça tedavi edilmesi mümkün olamayacaktır. Bu arada güneş ışığından kaçınmak ve göz hastalıkları için doktor kontrolünde olmak bir çok zorluğu ortadan kaldıracaktır.

Albinizmle alakalı, iki cilt hastalığı daha vardır. Bunlar kısmi albinizm ve vitiligodur. Kısmi albenizmde beyaz odaklar olur. Vitiligoda, vücudun çeşitli bölgelerinde renk yoktur. Nüfusun yüzde biri ile üçünü etkiler. Bu beyaz alanlar değişik büyüklükte olup, koyu boyalı kenarları vardır. Tekrar çok nadiren renklenebilir.
Ek bilgi

Akut Pankreatit

Tanım

Pankreas iltihaplanması

Nedenleri,Görülme sıklığı,Risk faktörleri

Nedenleri : Alkol Safra taşı Hiperkalsemi ( kanda kalsiyum düzeyinin artması ) Pankreasın doğuştan gelen yapı bozuklukları İlaçlar Virüsler Bakteriler Asalaklar Karın tavmaları

İnsidans / prevalans : Kentli 22 / 10.000 Kırsal 10 / 100.000 Erkek ve kadınlarda eşit oranda görülmektedir.

Korunma

Alkol alımını engelleme

Belirtiler Önde gelen belirti şiddetle artan ve 48 saat kadar süren ağrıdır. Ağrı, bıçak saplanmasına yada mide civarında şiddetli bir baskıya benzeyebilir; buradan sağa sola ve sırta yayılabilir. Hasta ağrıyı dindirmek için bacaklarını göğüsüne toplar ve hareketsiz kalır. Bulantı ve / veya kusma : Kusma, ağrıyla aynı zamanda ortaya çıkar ve genellikle 48 saat sürer. Hafif karın gerginliği Ateş ( 37-38 derece) Tansiyon düşmesi / şok Hafif sarılık Barsak sesleri azalmış veya yok Vücut yanında renk değişimi Göbekte renk değişimi

Tanı/Teşhis

Laboratuar : Yüksek serum amilaz Yüksek serum lipaz

Başta amilaz olmak üzere kanda pankreas enzimlerinin artması belirleyici olsa da pankreas iltihabı tanısı koymak kolay değildir.

Akut Eklem Romatizması

Akut Eklem Romatizması (AER) daha çok 5-15 yaşları arasında görülen otoimmun bir bağ dokusu hastalığıdır.Toplumda 100,000 ‘de 17 oranında görülür.

Geçirilmiş boğaz enfeksiyonu sonucu vücuda yerleşen ve halk arasında “beta mikrobu” olarak bilinen A grubu beta hemolitik Streptokoklar ve bunların yaptığı ateş sonucu oluşur.

Eklemler, kalp, böbrekler, beyin ve deride hastalık oluşturur.

Diz, ayak bileği gibi büyük eklemleri tutar. Eklem şiş, kızarık ve ağrılıdır.

Eklem iltihabının özelliği, gezici olmasıdır. Bir eklem tutulur; bir süre sonra geçer, başka eklem tutulur. Tedavide Aspirin’e yanıt vardır.

Kalp kapakçıklarını tutarsa kalp tabakalarını iltihaplandırır ve ileride kalp yetmezliğine neden olur.

Sidenham Koresi denilen durum (istemsiz hareketler, koordinasyon bozukluğu, kas zafiyeti) olabilir.

Eritema marginatum ve deri altı nodülleri de olabilir. Fakat bu iki bulgu daha nadir görülür. Aschoff nodülleri AER hastalığına özgüdür.

AER tedavisinde antiinflamatuar ve antibiyotik (ilaç) tedavileri uygulanır, çocuğun hareketleri kısıtlanır.

Akut Böbrek Yetersizliği

Böbrekler, kandaki artık maddeleri süzme, kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olma ve vücuttaki tuz ve su dengesini düzenleme işlevlerini yerine getiremez duruma gelince böbrek yetersizliği gelişir. Kan böbreklerden geçerken süzülerek içindeki artıklar ayrılır ve vücuttan atılmak üzere mesaneye gönderilir. Böbrek işlevi bozulduğunda, akut (hızlı gelişen) ya da kronik (yavaş gelişen) böbrek yetersizliği oluşabilir. Akut böbrek yetersizliğinde, olayın ardındaki neden saptanır ve başarılı olarak tedavi edilirse, böbrek işlevleri normale dönebilir.

AKUT BÖBREK YETERSİZLİĞİNİN NEDENLERİ

(1) Böbrek-öncesi
Kan basıncında ani ve şiddetli bir düşme (şok) ya da ağır bir yaralanma ya da hastalık nedeniyle böbreklere gelen kan akışında duraklama

(2) Böbrek-içi
Enflamasyon, toksinler, ilaçlar, enfeksiyon ya da kan akışında azalma nedeniyle doğrudan böbrek hasarı

(3) Böbrek-sonrası
Prostat büyümesi, böbrek taşı, mesane tümörü ya da yaralanma nedeniyle idrar akışının ani olarak durması

AKUT BÖBREK YETERSİZLİĞİNİN BELİRTİLERİ

Akdeniz Ateşi (FMF)

FMF ( Ailevi Akdeniz Ateşi ) genellikle Akdeniz ülkeleri halklarında (daha çok Türk, Arab, İspanya kökenli Sefardik Yahudilerde ve Ermenilerde) görülen, tekrarlayan akut ateş ve seröz zarların iltihabı ile karakterize, otozomal resesif geçişli, genetik (kalıtımsal) bir hastalıktır. Sebebi bilinmemektedir.

Hastalığın birbirinden bağımsız iki ayrı klinik tablosu vardır:

1-Ani başlayan ve kısa süreli karın, göğüs veya eklemlerde ağrı ile birlikte yüksek ateş olması,
2-Genç yaşta bile böbrek yetmezliğine neden olabilen böbrek amiloidozu.

Hastaların bir kısmında artrit bulguları gözlenmekle beraber, karın ağrısı en belirgin klinik bulgudur. Vaskülit (damar iltihabı) ve amiloidoz hastalığın dikkat edilmesi gereken yönleridir. Amiloidoz; böbrek yetmezliğine yol açabilmesi nedeniyle, en önemli komplikasyondur.

Akdeniz Anemisi (Talasemi)

Akdeniz anemisi ya da tıptaki adıyla Talasemi ; Akdeniz ülkelerindeki ırklarda (Beta-Talasemi geni nedeniyle) görülen ve çocuğa kalıtımsal (otozomal resesif ) olarak geçen bir çeşit hipokrom anemidir. Hastalığın değişik şekilleri vardır ve bu hastalıkların ağırlıkları farklıdır.

Anemi (kansızlık) oluşmasına neden olan etmen, kanda alyuvarların yapısında yer alan “hemoglobin” maddesinin yapımındaki kusurdur.

T.Major ve T.Minor olarak iki formu vardır.

T. Minor major forma göre çok daha hafif seyreder. Heterozigot formdur. Bireylerde sadece anemi vardır. Hatta bazıları evlenme işlemlerinde yapılan (zorunlu) kan testine kadar bu durumu bilmezler. Serum demir düzeyi normal veya artmıştır. En çok görülen anemi olan ve bu hastalıkla en çok karıştırılan Demir Eksikliği Anemisi’nde ise azalmıştır. Tanı Hemoglobin Elektroforezi ile konulur. HbA2 normalde %3,4 iken bu hastalıkta % 7 ye yükselmiştir. HbF hafif düzeyde (%2-6) artmıştır. T. Minor’ün esas önemi evli çiftlerin her ikisinde de bu hastalıktan olmasında ortaya çıkar; çocuğun %25 T. Major olma riski mevcuttur.

Ağız Kokusu (Halitozis)

Ağız kokusu, insanı olumsuz etkileyen bir durum olarak bilinir.

Erişkinler veya küçüklerin, yaşamlarında mutlaka ağız kokusundan şikayetçi oldukları zamanlar olmuştur. Bazılarının ise, bu durumdan şikâyeti kroniktir.

Ağız kokusu; etkilediği bireyler için sosyal ve psikolojik yönden olumsuz bir durum haline gelmiştir.

Kötü ağız hijyeni , dişler üzerindeki gıda birikimi, ağızdaki çürük kaviteleri , çekim yaraları , ülserler , dental ve tonsiller, apseler (diş ve bademcikle ilgili apseler) ; gingivitis, periodontitis ve stomatitis gibi diş eti hastalıkları , ağız kuruluğu , kıllı dil gibi ağız içindeki problemlerden oluştuğu gibi, üremi , diabetik ketoasidoz , karaciğer rahatsızlıkları , kronik pulmoner hastalıklar , mide rahatsızlıkları gibi sistemik nedenlerle de görülebilir.

Diş hekimleri ağız kokusunun, lokal mi, yoksa sistemik faktörlere mi bağlı olduğunu tespit etmeli ve doğru teşhisi koyup ona göre tedavi yöntemini belirlemelidir.

Solunum sisteminden gelen hava , ağızdan dışarı yayılırken oral kavitedeki (ağız boşluğu) kötü kokulu uçucu karışımla birleşerek dışarı çıkar ve kişilerin kendisini de, çevresini de rahatsız eden hoş olmayan kokular oluşur.

Addison Hastalığı

Adrenal hipofonksiyon; kronik adrenokortikal yetmezlik; adrenal yetmezlik adları ile de anılan bu hastalık; böbrek üstü bezlerinin yetersiz çalışması nedeniyle oluşan sinsi ve genellikle ilerleyici tabiatta bir hastalıktır.Hastaların % 70 inde böbreküstü bezlerindeki doku gerilemesi birincil olarak ortaya çıkmaktadır.Geri kalanlarında ise böbreküstü bezleri veremi, kanserleri, iltihaplanmaları gibi sebeplerden dolayı doku gerilemesi ortaya çıkmaktadır.

Nedenler, görülme sıklığı ve risk faktörleri:

Böbreküstü bezleri herbir böbreğin üst kısmına yerleşmişlerdir.Medulla adı verilen iç kısım ve kortex adı verilen kabuk kısmından oluşmuştur. Kortex (kabuk) kısmı yaşam için zorunlu olan ve kortikosteroidler olarak adlandırılan hormonların üç tipini üretir:Androjenler ve Östrojenler, glukokortikoid hormonları ve mineralokortikoid hormonları.

Androjen ve Östrojenler, cinsi gelişme ve üremeyi etkilerler.

Glukokortikoid hormonlar (Kortizol gibi) glikoz regulasyonunu korurlar,bağışıklık yanıtını baskılarlar ve vücudun baskılara karşı yanıtını sağlarlar.

Mineralokortikoid hormonlar ( aldesteron gibi) vücuttaki sodyum-potasyum dengesini düzenler.

Abdominal ağrılar (Karın ağrısı)

Abdominal Ağrılı Hastaya Yaklaşım

Gelen hastaların % 5’inde abdominal ağrı şikayeti vardır. Bu hastaların % 15-20’sinde cerrahi girişim gerekmektedir. Bunların içinde % 40 hasta sebebi bilinmeyen abdominal ağrı tanısı konularak yollanmıştır. % 7 abdominal ağrılı hastaya gastroenterit tanısı konmuştur. Abdominal ağrılı hastaların diğer yaygın 4 tanısı ise pelvikenflamatuar hastalık (PID), idrar yolu enfeksiyonu, nefrolityasis ve apandisittir (5-15 yaşlarda en sık).

Ayırıcı tanı yapabilmek için abdominal ağrının kaynakları bilinmelidir. Viseral ağrı, solid veya içi boş viskustan orijin alıp lokalize edilemeyen kramp tarzında ağrıdır. Somatik ağrı, parietal peritondan gelişerek keskin ve iyi lokalize edilebilen bir ağrıdır. Hastalığın erken evresinde, genellikle viseral ağrı duyulabilir; fakat hastalık ilerledikçe, yanındaki periton irrite olabilir ve ağrı daha lokalize olabilir. Yansıyan ağrı ise hastalığın olduğu yerin uzağında ağrının hissedilmesidir ve yapıların embriyolojik orijinleri ile ilgilidir. Örnek olarak diyafram C3-5 tarafından innerve edilir ve irritasyonu o dermatomlarda (örneğin omuzda) hissedilebilir..

Hastanın anamnezi

AIDS (Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu)

TANIM VE KLİNİK BULGULAR

Edinsel immun yetmezlik sendromu Human İmmundeficiency Vırus (HIV) unun yol açtığı ciddi oportunistik (fırsatçı) enfeksiyonlar neoplazmlar veya diğer yaşamı tehdit eden durumların görüldüğü bir hastalıktır.

Akut Retroviral Sendrom: HIV enfeksiyonunun başlangıcında mononükleoza benzer bir tablodur. Virusun vücuda girişinden 1-6 hafta sonra başlar.
Yaygın Persistan Lenfadenopati(Persistent Generalized Lymphadenopathy, PGL): İki yada daha fazla ekstrainguinal bölgede en az 3-6 ay süreyle devam eden ve başka bir şekilde açıklanamayan Lenfadenopatiler bu gruba girer.

Konstitüsyonel Hastalık ve Wasting(erime) sendromu: Akut retroviral sendrom sonrası ve oportunistik hastalık çıkması arasında kalan sürede,bir aydan uzun süre devam ettiği halde açıklanamayan kostitüsyonel semptomlarla birlikte ateş ve bazal vücut ağırlığının % 10’undan fazlasının kaybına ‘wasting’(erime) sendromu denir.

Hematolojik Bulgular:
İmmun trombositopeni, anemi, lenfopeni ve lökosit isfonksiyonları

Gastrointestinal Sendromlar:

Beslenmenin Kanser Oluşumuna Etkisi

Kanserin oluşumu çok değişik nedenlere bağlıdır. Farklı kaynaklara göre diyetle ilgisi %10-70 arasında olup, %30 oranı kabul edilmektedir. Tüketilen besinlerin kalite ve miktarlarının yeni oluşan hücre için önemi büyüktür. Organizmanın temel taşı olan hücrede oluşacak herhangi bir bozukluk zamanla etkinliğini arttırarak dokulara, organlara ve tüm organizmaya yayılacaktır. Beslenme örüntüsü kanserin oluşumuna etken olduğu gibi kanser de kişinin beslenme durumunu etkilemektedir. Besin alımı ve kullanımı güçleşmektedir. Çeşitli tedavi yöntemleri de beslenmeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Cerrahi ve radyolojik yöntemlerin, uygulandıkları bölgeye göre yan etkileri görülmektedir. Kemoterapinin ise, en olumsuz etkisinin ilacın cinsine göre bazı besin öğeleri ile reaksiyon yapmasıdır.

Genel olarak beslenmenin kanser oluşumuna etkisini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

Diyet posasının etkisi: Posayı, alınan besinin sindirim sisteminde enzimler tarafından sindirilmeyen ancak organizma için yararlı olan kısmıdır diye tanımlayabiliriz. Diyet posasının yetersizliği veya yokluğu özellikle kolon kanser riskini arttırmaktadır.

Tüberküloz (Verem) Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

Tanım:Halen tüm dünyada sorun oluşturmayı sürdüren ve bilinen en eski infeksiyon hastalıklarındandan biridir. Akciger ve akciger dışı pek çok sistemi tutabilir.

Klinik Bulgular: En çok akcigeri tutar. Kişinin immün sistemi ile basilin etkileşimine göre farklı klinik tablolar ortaya çıkabilir. İnfekte kişilerin sadece %5-10'unda klinik hastalık gelişir. Primer infeksiyon genellikle sessiz seyreder ve sadece PPD pozitifligi saptanabilir. Bazen özellikle de çocuklarda ateş, kuru öksürük, dispne ve plöritik agrı saptabilir. Fizik incelemede akcigerde ral alınabilir.Akciger grafisinde çogunlukla tek taraflı hilar lenfadenopati (%15 bilateral), kavitesiz infiltrasyon görülebilir. Daha sonra kalsifikasyon oluşabilir. Eritema nodozum, steril poliartrit ve konjunktivit eşlik edebilir. Aylar sonra plörezi gelişebilir. Bagışık sistemi baskılanmış hastalarda progresif primer tüberküloz gelişip milier ve meningeal yayılım gösterebilir. %10 hastada da kısa sürede kronik destrüktif safhaya geçebilir. Reaktivasyon tüberkülozu , dormant odaktan hematojen yayılımla gelişir.

Toplum Kökenli Pnömoni Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

Eşlik eden başka bir hastalığı olmayan hastalarda, günlük yaşamı sırasında ortaya çıkan pnömonilere toplum kokenli pnömoniler denir. Toplum kökenli pnömoniler ikiye ayrılır: tipik pnömoniler ve atipik pnömoniler.

1. Tipik pnömonili hastalarda ilk görülen belirtiler üşüme titreme ile ani yükselen ateştir. Ardından öksürük, pürülan balgam ve plöretik tipte yan ağrısı gelişmektedr.

2. Atipik pnomoniler, ateş, halsizlik, baş ağrısı gibi prodromal belirtilertilerle subakut bir şekilde başlar. Ardından kuru öksürük yada mukoid balgamlı öksürük görülmektedir. Hastalarda hırıltılı solunum gelişebilir. Legionella pnömonisinde (halk arası “yaz zatürresi” olarak bilinmektedir) ise ilk 24-48 saatte halsizlik, kas ağrıları, şiddetli baş ağrısı gelişir. Ardından ani yükselen ateş, ve kuru öksürük başlar. Legionella pnömonisinde bazen yan ağrısı, bulantı, kusma ve ishal gelişebilir.

Silikozis Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

Silikosis, pnömokonyozlar başlığı altında toplanan akciğerin toz hastalıklarından en hızlı seyredip ve fatal olanlarından biridir. Solunabilir büyüklükteki (0,5-5 µm çaplı) silis partiküllerinin inhalasyonuyla oluşan, çoğunlukla radyografiyle saptanabilen bir akciğer hastalığıdır. En tipik görünümü basit silikosis ve progresif masif fibrosisdir (klasik silikosis). Diğer radyografik görünümleri silikoproteinosis ya da akut silikosisdir. Klinik olarak da kronik, akselere ve akut olmak üzere üç ayrı formu vardır. Kronik formda akciğer belirtileri, toza sunuk(maruz) kalmanın başlangıcından en erken 15 yıl sonra ortaya çıkar. Akselere silikosisde bu süre 5-15 yıldır. Akut formda ise silikosis birkaç ay içerisinde gelişir ve kristal silikaya aşırı yoğun sunukluk söz konusudur.

Top