ihya.org

Hastalıklar

Kanser hastalığının belirtileri

Tarama testleri karmaşıklık ve mahiyet açısından değişiklikler gösterir. En yaygın bir şekilde kullanılan testlerin çoğu yüksek risk altındaki kişilerde sık görülen kanser biçimlerini bulacak şekilde tasarlanmıştır. Kanser tarama testleri pratik olmalıdır. Yapılan test, kanseri, tamamen iyileşme şansının hâlâ yüksek olacağı şekilde erken belirlemelidir.

Emniyet de önemli bir konudur. Test başlı başına tehlikeli bir sağlık riskini yaratmamalıdır. Bundan yirmi yıl önce meme kanserini belirlemek için kullanılan mamografı işlemi, gövdeyi oldukça yüksek radyasyona maruz bırakıyordu ve kanserin gelişmesinde başlı başına bir faktör oluyordu. Ancak bugün mamografi ile kadınlar yalnızca küçük miktarlarda radyasyona maruz kalmakta, böylelikle muayene daha emniyetle olmaktadır.

Kanser ağrısı

Kanser her zaman sancıya sebep olmaz. Hastaların yarısında olağanüstü sancı görülmez ve hatta artrit veya sinir ucu hastalıklarından daha az sancı olduğu bilinmektedir. Genelde sancıyı kontrol etmek için ameliyat, radyasyon tedavisi veya kemoterapi uygulanır.

Bazı hastalarda dayanılmaz sancılar olur ve hastalık ilerledikçe bu sancılar artar. Kanser tedavisiyle geçirilemeyen sancılarda başka yöntemlere başvurulur. Ağrı kesici ilaçlar ve ilaçsız metodlarla da kanserli hasta hastalığın başka belirtilerinin izin verdiği ölçüde dayanabilir.

Sancı Nedenleri

Kanser sancısı kanserin türüne, hangi safhada olduğuna ve kişinin ağrıya tahammülüne göre değişir. Sancı içten içten, ağrılı, şiddetli, sürekli, hafif, orta veya dayanılmaz olabilir. Kanser sancısı bir tümörün sinire baskısı, kan damarlarındaki bir engel yüzünden kan dolaşımının engellenmesi vücuttaki bir organın çalışamaması, kemik kırıkları, enfeksiyon, veya ameliyatın yan etkileri tarafından yaratılabilir. Endişe ve bunalım gibi psikolojik etkenler sancıyı daha da dayanılmaz kılar.

Sancının İlaçla Hafifletilmesi

Kalıtımsal hastalıklar

KROMOZOM

Bitkilerde ve hayvanlarda her tür kendine özgü sabit sayıda kromozom içerir. Kromozomların sayısı mitoz bölünmedeki düzenli ve kesin olaylarla sabit tutulur. Birçok hayvan ve bitkide kromozom sayısı eşittir. Fakat kromozomlardaki kalıtım faktörleri farklıdır.

İlk defa 1840 yılında botanikçi hofmeister tarafından Tradescamia bitkisinin polen ana hücrelerinde görülmüş ve 1888 yılında vvaldeyer tarafından da "K r o m o z o m" ismi verilmiştir.

KROMOZOMLAR ve HASTALIKLAR

Göz tansiyonu (Glokom)

Göz Tansiyonu nedir ?



Kısaca Göz içi basıncının ( GİB ) yüksek olmasına bağlı olarak, atardamar kanının gözün retina ( ağtabaka ) hücrelerini besleyememesi ve bunun sonucunda bu hücrelerin giderek ölmesi durumudur !



Kaç tip Göz Tansiyonu vardır ?

Kısaca :

1 - Açık Açılı Glokom

2 - Açı kapanması Glokomu

3 - Sekonder ( İkincil ) Glokom

4 - Konjenital ( Doğuştan ) Glokom ' dan bahsedebiliriz.





1- Açık Açılı Glokom



Göz Tansiyonunun % 90 ' ı Açık Açılı Glokom' ( AAG )dur ve

AAG çok sinsi bir hastalıktır ! yani :

- AAG' li bir göz dışardan tamamiyle normal görünür !

- AAG' li bir gözün anlaşılabilmesi için mutlaka Göz Tansiyonu' nun ölçülmesi gerekir !

- Bu nedenle hiç bir göz şikayeti olmayan 35 yaş üstündeki herkesin senede bir kez Göz tansiyonunu ölçtürmesi gerekir ! Çünkü ilerde kaybolan görme geri gelmez, Göz Doktorunuz ancak kalan görmenizi korumanıza yardımcı olabilir !



Kimler Risk Altında ?



- 45 yaşın üstünde olup düzenli olarak doktora gitmeyenler

- Stres altındakiler

Dalış kazaları ve hastalıkları

Dalış Kazaları:

§ İki türü vardır. Barotravma (basınç hasarları) ve dekompresyon hastalığı. Değişen basınç ve kan gazlarının kimyasında değişiklikle meydana gelir. Skuba ve serbest tüpsüz dalışlarda farklı hastalıklar oluşabilir.

§ Birimler: Basınç mmhg veya psi (birim-alana düşen pound) ile ölçülür. Deniz seviyesi 1atmosfer basınç 760 mmhg veya 14.7 psi dir. Daldıkça her 33 ft de 1 atmosfer basınç yükselir.

§ Barotravma : Sık olarak tüpsüz dalışlarda ortaya çıkar. Vucüt üstünde artan basınç ile kulaklar, akciğerler ve solunum yolları en çok hasar görürler. 5 metrelik bir dalışta dahi sağlam kulak zarı hasar görebilir. Dalış ve çıkışta basınç ayarlaması yapamıyanlarda, panik çıkışlarda hasar daha fazladır. Sinüslerde ve burunda kanama, kulak zarı yırtılması ve en tehlikeli olanı pnömotorakstır (akciğerlerin yırtılması). Pnömotoraks hızlı-panik çıkışta akciğerdeki havanın da tutulması ile meydana gelir. Kişide işitme bozuklukları, baş dönmesi, bulantı, kusma, burun kanaması, öksürük ve solunum sıkıntısı, göğüs ağrısı varsa barotravmadan kuşkulanmalıdır.

Bahar yorgunluğu

Uzmanlar, hareket etmeyi, bol güneşlenmeyi, yürüyüş yapmayı ve b ve c vitamini almayı öneriyor.

Göğüs ve kalp hastalıkları uzmanları, psikiyatrisiler ve diyetisyenler, bahar aylarında ısınan havaların özellikle romatizma, astım, kalp, mide ülserleri ve hipertansiyon gibi rahatsızlıkları bulunanları etkileyebileceğini belirterek, önlem alınmasını istiyor.

Uzmanlar, bahar aylarında insan metabolizmasında oluşan değişikliklerin beraberinde yorgunluğu da getirdiğine işaret ederek, bahar yorgunluğunun bir hastalık olarak tanımlanmadığını ama önlem alınmazsa kronikleşebileceğini kaydediyor.

Uzmanlara göre, havaların yavaş yavaş ısınmasıyla birçok kişide halsizlik, yorgunluk, eklem ağrıları, uyku isteği gibi ortak şikayetler görülüyor. Bu yakınmaların çoğu bahar yorgunluğuna bağlanıyor. Bu yorgunluğa bağlı olarak kalp ve romatizma hastalarında yakınmaların arttığı da belirtiliyor.

Havadaki elektrik artıyor

Bahar nezlesi

Alerjik rinit (saman nezlesi / bahar nezlesi); alerjenlerin hava yolu ile burnun iç kısmını döşeyen ve mukoza adı verilen dokuya yapışarak inflamasyona neden olur. Alerjik rinit çoğunlukla ömür boyu devam eden, fakat ileri yaşlarda şiddeti azalabilen bir hastalıktır. Belirli mevsimlerde (en çok polenlerin uçuştuğu bahar aylarında) ortaya çıkan tipine mevsimsel alerjik rinit adı verilir. 19. Yüzyılda hastalık ilk olarak tanımlandığında yanlış bir isimlendirme ile “saman nezlesi” denmiştir. Bunun nedeni polenlerin samanların üzerine yapışması ve rüzgarla dağılmasıdır. Daha sonra hastalığın polenlerle ilgili olduğu belirlenmiştir. Polenler dışında ev tozu, hayvan tüyleri, küf mantarları (“mold” lar), kimyasal maddeler, klor, deterjanlar ve hava kirliliği alerji yapabilir. Alerjik rinitin tüm bir yıl boyunca süren tipi vardır ve perenial rinit olarak adlandırılır.

Alerjik rinit ağır bir hastalık olmamasına rağmen kişiyi son derece rahatsız edebilir; uykuyu, yemek yeme ve yaşam şeklini olumsuz etkiler; okul ve işgücü kaybına yol açar. Kent yaşamı alerjik hastalıkların görülme oranını arttırmıştır. Bunda çevre kirliliğinin rol oynadığı düşünülmektedir.

Kolesterol Yüksekliği

Toplum içinde yaygın genel kanaatin aksine kolesterol tamamen zararlı birşey değildir. Şaşırdınız mı? Aslında vücudunuzda karaciğeriniz tarafından birçok hücre ve hücre içi yapının bileşiminde yer alan, sindiriminize yardımcı olan, hormonların yapısında ve diğer vücut fonksiyonlarında önemli rol oynayan kolesterol üretilmektedir. Kolesterol olmazsa sinir sisteminiz fonksiyonunu yapamaz, sindiriminiz bozulur ve hatta sex bile yapamazsınız.

Sağlıklı yaşamamız için gerekli kolesterolün neredeyse tamamı vücudumuz tarafından üretilir. Bunun dışında dışardan aldığımız birçok besin de kolesterol içermektedir. Kan kolesterol düzeyleri yükseldiğinde başta kalp hastalıkları olmak üzere birçok sağlık problemi ile karşı karşıya kalırız.

Akciğer Kanserinin Nedenleri Nelerdir?

Akciğer kanserinin en önemli nedeni sigaradır. Bunu radon ve asbest (amyant) izler. Ancak, sigara, radon ve asbestten başka da kanser riskini artıran pek çok faktör vardır. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, akciğer kanserine neden olan etkenleri anlattı.

Hava Kirliliği

Hava kirliliğinin de akciğer kanseri için bir risk faktörü olabileceği ileri sürülmektedir. Bunun en önemli kanıtlarından biri, akciğer kanserinin hava kirliliğinin yoğun olduğu ülkelerde ve şehirlerde daha fazla görülmesidir.

Çeşitli araştırmalarda, hava kirliliğine neden olan kükürt dioksit, azot dioksit gibi maddelerin sigara dumanındaki kanserojenik maddelerin etkilerini artırdıkları saptanmıştır. Dizel egzostuna ve petrol yanma ürünlerine maruz kalan kişilerde akciğer kanseri riski yüksektir.

Kanseri Önlemenin Yolları

Kanser, yayılma gösteren ve ölümcül olabilen bir hastalıktır. Kanserin 100 den fazla tipi vardır ve vücudun her bölümünü etkileyebilir. ABD de kalp hastalığından sonra en sık rastlanan ikinci ölüm nedenidir ve üç kişiden birini etkiler.

Kanser tanısı konulduğunda, kanserin tipine, vücuttaki yerine, hastalığın yayılmasına ve hastanın yaşıyla genel sağlık durumuna bağlı olarak tedavi seçeneği belirlenir. Kanseri etkili biçimde tedavi etmek ya da belirli semptomları ya da yan etkileri ortadan kaldırmak için bazı tedaviler bir arada uygulanır.

Araştırmacılar, farklı hasta gruplarını tedavi edebilmek için en etkili tedavi kombinasyonları üzerinde çalışıyorlar. JAMA da yer alan bir çalışmada, beyne yayılmış kanserin çıkartılması için yapılan ameliyattan hemen sonra radyasyon tedavisi uygulanan hastalann, hemen radyasyon tedavisi uygulanmayanlara göre daha iyi durumda olduğu gösterildi.

Apandisit

Karnın sağ alt bölümünde apandis (apendiks) denen kalın bağırsağın uzantısı bulunur. Solucan şeklinde ve hareket kabiliyeti olan apandisin içinden herhangi bir besin geçmez. Uzunluğu çocuklarda biraz daha fazladır. Yaklaşık 9-10 cm uzunluğundadır fakat bundan daha az ya da daha fazla olabilir. Yerleştiği yer bazı kişilerde farklılık gösterebilir. Bu durum apandis rahatsızlığı olanlarda tanı koymayı zorlaştırır.

Apendiksin (apandisin) çoğunlukla dışkı veya daha az bir ihtimalle safra taşı, tümör ya da barsak kurudyla tıkanması sonucu iltihaplanmasına apandisit denir. Apandisin vücuttaki fonksiyonu henüz bilinmemektedir. Sadece lenf dokusu bakımdan zengin bir yapıdır. Yine de apandisin iltihaplanması sonucu yırtılıp karın bölgesinde yayılmasıyla, ciddi problemler ortaya çıkar. Tedavi edilmediğinde tehlikeli bir hastalık olan apandisit, karın zarının iltihaplanmasına yol açabilir.

KİMLERDE GÖRÜLÜR? GÖRÜLME SIKLIĞI NE KADARDIR?

Gıda Zehirlenmesi

Gıdaların içinde çoğalan bazı bakterilerin alınması sonucu kusma, ishal, karın ağrısı, ateş gibi belirtilere yol açabilen gıda zehirlenmesi denilen tablo ortaya çıkmaktadır. Özellikle sıcak yaz günlerinde çocuklarımız, gıda zehirlenmesi riskiyle karşı karşıya kalırlar. Onları korumada öncelikli görev de biz annelere düşmektedir.

Bakteriler, çoğalmak için özellikle belli gıdaları ( et, süt, yumurta, balık, tavuk gibi ), belli ısı ve ortam koşullarını tercih ederler. Uygun ortamda bulunmaları halinde hızla çoğalarak sağlığımız için tehdit oluştururlar.

Gıda Zehirlenmesini Nasıl Önleyebiliriz?

Gıdaları Temiz Tutmalıyız :

Enfeksiyon geçiren kişiler mutfaktan uzak durmalı, yiyecek hazırlama işine girmemelidir.

Mutfakta çalışırken eller, saçlar, tırnaklar ve kıyafetler temiz olmalıdır.

Tuvalet sonrası veya bebeğin bezini değiştirdikten sonra el yıkama ihmal edilmemelidir.

Çiğ et, tavuk, balık, yumurta ellendikten sonra eller yıkanmalı, bunlara değen mutfak araç, gereçleri yıkamadan tekrar kullanılmamalıdır.

Pişen bir yemeğin tadına bakmada kullanılan kaşık tekrar kullanılmamalıdır.

İshal

İshal, sık sık tuvalete gitmek zorunda kalmak ve normal katılıktaki dışkının sulu veya yumuşak; sümüklü, kanlı veya yağlı bir şekil alması durumudur.

İshal Belirtileri: Sık sık idrara çıkma (günde 3 kereden daha fazla), dışkının sulu olması ve kusma gibi belirtilerle ortaya çıkan bir hastalıktır. Bazen ağrı yapabilir. Bulantı ve kusma da görülebilir. İshal, vücudun ciddi miktarda su ve mineral kaybetmesine neden olur. İshal, Özellikle yaz aylarında artış gösterir.

Çocuklarda İshal daha tehlikelidir. Çocuk ölümlerinin en önemli sebeplerinden biridir. En sık 0-5 yaşları arasındaki çocuklarda görülür.

İshal Nedenleri: Bakteri, virüs ve parazitlerin neden olduğu enfeksiyonlar, ishalin başlıca nedenleridir. Antibiyotik kullanımı da ishale neden olan etkenler arasındadır. İshalin nedenleri arasında; yiyeceklerin bozuk olması veya yiyecek çeşitlerinin değişikliği, üşütme, isteri, bağırsak hastalıkları, kolera, dizanteri, tifo, nefrit, kalp, karaciğer veya akciğer hastalıkları sayılabilir.Alkol tüketimi vücudun su emme yeteneğini azaltır. Bu nedenle ishale de neden olabilmektedir.

Kolera

Kolera, fazla sayıda ishal ve kusma ile çok miktarda sıvı ve elektrolit kaybedilme­sine sebep olan bir ince barsak hastalı­ğıdır.

XIX. yüzyılda Hindistan’da Bengal’de gö­rülen hastalık ticaret yollarıyla yayılmış, 1817′de Japonya’da, 1826′da Moskova’da, 1831′de Berlin’de, Paris’te ve Londra’da salgınlar yapmıştır. Daha sonra Londra’dan göçmenlerle Kanada’ya ulaşan salgınlar birçok insanın ölümüne neden olmuştur. Örnek vermek için 1892′de Hamburg’da çıkan bir salgında 17.000 kişinin hastalan­dığını ve yarısının öldüğünü söylemeliyiz. Klasik koleranın etkeni, Vibrio cholerae (Vibrio comma) adı verilen, virgü! şeklin­de, hareketli, gram negatif bir bakteridir. Kolera vibriyonu asitlere, ısıya ve kuru­luğa çok hassastır. Çeşitli eşya ve besin­ler üzerinde birkaç gün canlı kalabilir.

Kolera etkeni, ağız yoluyla bulaşır. Kuluç­ka devri birkaç saatten 1 haftaya kadar değişir. Genellikle 5 saat ile 3 gün ara­sında kabul edilir. Hastalık, kuluçka dev­rini takiben ani ishal ve kusmalarla baş­lar. İshal sırasında karın ağrısı yoktur, dış­kı adeta boşalır tarzda çıkar. Pirinç suyu gibi bulanık olan dışkının içinde pirinç ta­neleri şeklinde taneler (flakonlar) vardır.

Dizanteri

Şiddetli ishal ile karakterize bir kalın barsak hastalığı. İki ana şekli vardır: Basilli dizanteri ve amipli dizanteri. Dizanteri eskiden beri bilinen bir hastalıktır. Amipli ve basilli dizanteriler arasındaki ayırım ancak son yüzyılda tesbit edilmiştir. Önceleri bu iki tip dizanteri birbirine karıştırılmıştır. Eldeki bilgilere göre dizanteriyi ilk defa M.Ö. 380’de İran ordusundaki bir salgın sırasında Herodotus tesbit etmiştir. Askeri hareketlerde, savaşlar esnasında, toplumların kötü beslenme şartları ve göç gibi sağlık kurallarına dikkat etmedikleri zamanlarda sık sık dizanteri salgınları görülmüştür. Basilli dizanterinin benzeri belirtileriyle seyreden amipli dizanteri 1859’dan sonra ayırt edilmeye başlandı. 1898’de Shiga, Japonya’da dizanterili hastalardan dizanteri basilini üretti, şifa bulduktan sonra, bunların büyük abdestten kaybolduklarını tesbit etti. Basilli dizanteri salgınlar yapabilmekte, amipli dizanteri ise tek tük vak’alar halinde görülmektedir.

Basilli dizanteri

Top