ihya.org

Hastalıklar

Hipertansiyonda İlaçsız Tedavi

İlaçsız tedavi yani yaşam düzeninin değiştirilmesi, kan basıncı yüksekliğini kontrol etmenin yanısıra hipertansiyonunun önlenmesinde de yararlıdır. Hastalar, ilaçsız tedaviyi kesinlikle ihmal etmemelidir. Şişmanlık, şeker hastalığı veya kanında yağı yüksek (hiperlipidemi) olan hastalarda, yaşam düzeninin değiştirilmesinin önemi daha da artar. Yaşam düzeninin değiştirilmesi, hipertansiyonu tek başına kontrol edebileceği gibi ilaç gereken durumlarda, ilaç dozunun azaltılmasına da olanak sağlar. Yaşam düzeninin değiştirilmesindeki temel noktalar, aşağıda özetlenmiştir.

Tuz alınımının kısıtlanması
Hastanın ideal kiloya getirilmesi
Fiziksel aktivitenin artırılması
Sigaranın terkedilmesi
Aşırı alkolün önlenmesi
Diyette potasyum desteği
Diyetle doymuş yağ ve kolesterol alımının sınırlandırılması
Diyetle yeterli kalsiyum ve magnezyum alınması

Hipertansif Hastalarda Kardiyovasküler Risk Faktörleri

Hipertansif hastalarda, kardiyovasküler risk faktörlerinin değerlendirilmesi ve mümkünse değiştirilmesi, tedavinin temel noktalarından birisidir. Hipertansif hastalarda, hipertansiyon dışındaki kardiyovasküler risk faktörlerine de sık rastlanır ve bu kardiyovasküler risk faktörlerinin düzeltilmesi ile kardiyovasküler kalıcı hasar ve ölüm riski kesin olarak azaltılır. Günümüzde, hipertansiyon tanım ve sınıflandırmasında da kardiyovasküler risk faktörlerinin önemi giderek artmaktadır. Aşağıda kardiyovasküler risk faktörleri özetlenmiştir.

Hipertansiyon
Sigara
Lipid (yağ) metabolizması bozuklukları
Diyabetes mellitus (şeker hastalığı)
Şişmanlık
Fiziksel aktivite azlığı ve sedanter yaşam
Yüksek hematokrit
Artmış trombojenik faktörler
İleri yaş
Erkek cinsiyet
Aile öyküsü
Tip A kişilik yapısı
Östrojen eksikliği
Alkol yoksunluğu
Fibrinojen yüksekliği
Ürik asit yüksekliği
Hedef organ hasarı
Retinopati
Sol ventrikül hipertrofisi
Proteinüri
Mikroalbüminüri
Lipoprotein (a)

Hipertansiyonun Nedenleri

Hipertansiyonun nedeni, % 90-95 hastada bilinmemektedir (primer hipertansiyon, esansiyel hipertansiyon) yani bilinen bir hastalığa bağlı değildir. Yüzde 5-10 hastada ise hipertansiyon başka bir hastalığa bağlıdır (sekonder hipertansiyon). Hipertansiyona yol açan hastalıkların önemli kısmı böbrek kaynaklıdır. Endokrin (hormonal) sebepler ise önemli diğer bir grubu oluşturmaktadır. Bu hastalıkların önemli bir kısmının tedavi edilebilir nitelikte olması, hastalıkların tedavisi ile de hipertansiyonun kalıcı tedavisinin mümkün olması her hastanın sekonder hipertansiyon açısından değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Ayrıntılı bilgi için Hipertansif Hasta Nasıl Değerlendirilmelidir? isimli bölüme bakınız.

Sekonder hipertansiyon nedenleri, aşağıda belirtilmiştir. Bu bölümde, zorunlu olarak çok sayıda tıbbi terim kullanılmıştır.

Sekonder hipertansiyon nedenleri

1. Böbreğin parankimal hastalıkları
Glomerülonefrit
Piyelonefrit
Tümörler
Glomerüloskleroz
İnterstisiyel nefrit
Herediter nefrit
Radyasyon nefriti
Renal tüberküloz
Obstrüktif üropati
Polikistik böbrek hastalığı

Hipertansiyonun Belirtileri

Hipertansiyonun başlıca belirtileri; baş ağrısı, çarpıntı, nefes darlığı, yorgunluk, burun kanaması, yol yürüme ve merdiven çıkmada zorlanma, bazen çok sık idrara çıkma, gece uyurken uykudan kalkıp idrar yapma ve bacaklarda şişliktir. Kan basıncının çok yükseldiği durumlarda, çift görme, dilde peltekleşme, yüzde veya vücutta karıncalanma olabilir. Bu belirtilerin hiçbirisi hipertansiyona özgü değildir, başka hastalıklarda da izlenebilir. Ancak hastaların önemli bir kısmında hiçbir belirti yoktur. Bu hastalarda hipertansiyon tanısı, sadece kan basıncı ölçümü ile mümkündür. Bu nedenle, hipertansif olmasa bile tüm hastalar yılda en az 1-2 kez kan basıncını ölçtürmelidir.

Korotkoff Sesleri Nedir?

Kan basıncı ölçülürken duyulan seslerdir. Manşon şişirildikten sonra yavaş yavaş boşaltılır. Kalp atışlarının duyulmaya başladığı nokta, büyük tansiyon (sistolik kan basıncı) olarak kabul edilir. Bu durum, aşağıda bahsedilen Faz 1'e denktir. Bu seslerin kaybolması, küçük tansiyon (diyastolik kan basıncı) olarak kabul edilir. Bu durum Faz 5'e denktir. Ancak az sayıda çalışmada, bu seslerin hafiflemesi (Faz 4) küçük tansiyon (diyastolik kan basıncı) olarak kabul edilir. Genel eğilim, Faz 5'in diyastolik kan basıncı (küçük tansiyon) olarak kabul edilmesidir.

Faz 1: Zayıf, fakat açık ve gittikçe şiddetleri artan vurma sesleri. En azından iki ardışık vurumda sistolik basınç okunur.

Faz 2: Seslerin zayıflaması ve üfürüm haline gelmesi.

Faz 3: Keskin seslerin dönüşü, vuruşlar şiddetli olabilmekle birlikte, şiddeti hiçbir zaman birinci fazdaki yoğunluğa ulaşamaz. Faz 2 ve 3'ün herhangi bir klinik önemi yoktur.

Faz 4: Seslerin ani ve belirgin olarak zayıflaması, yumuşak ve esintili bir karaktere bürünmesi.

Faz 5: Tüm seslerin kaybolduğu nokta.

Hipertansiyonun Önemi

Hipertansiyon çok yaygın bir hastalıktır. Hipertansiyon, kalıcı sakatlık ve ölüm nedeni olan toplumsal bir sorundur. Hastaların azımsanmayacak bir kısmının kan basıncı yüksekliğinin farkında olmaması, hipertansiyonun önemini artırmaktadır. Hipertansiyon, değişik böbrek, kalp, damar hastalıklarına, felçlere ve görme kaybına yol açabilir. Tuz tüketiminin fazla olduğu toplumlarda, kan basıncı yüksekliğine daha sık rastlanır. Amerika Birleşik Devletleri'nde, hipertansif hasta sayısı, yaklaşık 50 milyondur. Türkiye'de, 1993 yılında yapılan bir çalışmada, 4023 adet kan basıncı ölçümü yapılmıştır. Bu çalışmada, diyastolik kan basıncı, hastaların % 36' sında 85 mm Hg ve sistolik kan basıncı hastaların % 20'sinde 145 mm Hg'dan daha yüksek bulunmuştur. 70 yaşın üzerinde, hipertansiyon sıklığı % 30'lara çıkabilir. Özet olarak; toplumdaki 5-6 erişkinden birinde, kan basıncı yüksekliği vardır.

Hipertansiyon (Yüksek Tansiyon) Nedir?

Kan dolaşımının sağlanması için bir basınç gereklidir. Bu basıncın normalden fazla olmasına hipertansiyon denir. Hipertansiyon için kullanılan diğer bir isim ise, YÜKSEK TANSİYON'dur. Kan basıncı ölçülürken 2 kan basıncı değerine bakılır

* Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı)
* Küçük tansiyon (diyastolik kan basıncı)

Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı, büyük tansiyon, kalbin gevşemesi esnasında ölçülen kan basıncı ise küçük tansiyondur. Hem büyük tansiyon hem de küçük tansiyonun normalden fazla olması HİPERTANSİYON'dur. Hipertansiyon tanısı için büyük ve küçük tansiyondan birisinin normalden yüksek olması yeterlidir. Gerek büyük tansiyon gerekse de küçük tansiyonun normalden yüksek olması önemlidir. Bu konu unutulmamalıdır. Bazı hastalar küçük tansiyondakı yüksekliği önemsememektedir; bu çok yanlıştır.

Hipertansif hasta nasıl değerlendirilmelidir?

Hipertansiyon tanısı almış bir hasta değerlendirilirken 3 konuya dikkat edilmelidir.

1. Hipertansiyon yaratan başka bir hastalık (böbrek hastalığı, hormonal hastalık...) olup olmadığı yani sekonder bir hipertansiyon araştırılmalıdır: Hastaların % 10'undan azında hipertansiyona yol açan, % 5'inden azında ise düzeltilebilecek bir hastalık saptanabilir.

2. Hipertansiyonun vücuda vermiş olduğu hasar ve eşlik eden diğer hastalıklar saptanmalıdır. Bu saptama, hem hastanın geleceğinin belirlenmesinde hem de tedavi seçiminde yardımcı olur.

3. Diğer kardiyovasküler risk faktörleri incelenmelidir: Hipertansiyon, kardiyovasküler ölüm ve sakatlıklara yol açan bir kardiyovasküler risk faktörüdür, bu nedenle diğer kardiyovasküler risk faktörleri incelenmeli ve mümkünse düzeltilmelidir.

Hipertansiyonun vücuda verdiği zararlar

İnsan vücudunda, tüm organ ve dokuları besleyen damarlar bulunur. Hipertansiyon, kan damarlarında basıncın artması durumudur. Evimizdeki musluklara suyu taşıyan su borularındaki gibi bir basınç, tüm damarlarda mevcuttur. Nasıl su borularında basınç artışı, tıkanma ve patlamalara yol açarsa, hipertansiyon da damarlarda patlamalara ve tıkanmalara yol açar. Tüm organ ve dokularda damar olduğu için hipertansiyon tüm vücudu etkileyebilir.

Hipertansiyondan en çok etkilenen organlar; kalp, beyin, böbrekler, büyük atardamarlar ve gözlerdir. Hipertansiyon bu organları etkileyerek kalıcı sakatlıklara ve ölümlere yol açabilir. Hipertansiyonun vücuda verdiği başlıca zararlar, aşağıda özetlenmiştir:

1. Kalp yetmezliği, kalp büyümesi, kalbi besleyen damarlarda daralma (koroner arter darlığı), kalbi besleyen damarlarda tıkanma (kalp krizi)

2. Beyin kanaması, felç, beyin damarlarında daralma ve tıkanma

3. Böbrek yetmezliği, böbrek fonksiyonlarında bozulma

4. Görme azalması ve körlük

5. Büyük atardamarlarda genişleme, bu genişlemelerin yırtılması, bu damarlarda tıkanma. Bunların sonucu, kangren veya ani kanamalara bağlı ölüm gelişir.

Hipertansiyon gelişiminde tuzun ve böbreklerin önemi

Hipertansiyon gelişiminde, tuzun çok büyük önemi vardır. Bazı insanlarda, böbreğin tuz (NaCl) atma kapasitesi sınırlı olabilir ve gereğinden fazla tuz alınması, hipertansiyonun ortaya çıkmasına veya hipertansiyonun tedavisinde başarısızlığa yol açabilir. Gerek hayvan deneyleri gerekse insanlar üzerinde yapılan çalışmalar, hipertansiyon gelişiminde, tuzun rolünün olduğunu ispatlamıştır.

Bu çalışmalardan bazılarının sonuçları aşağıdadır.

1. Toplumların çoğunda, tuz tüketimi ile kan basıncı yüksekliği ve hipertansiyon sıklığı arasında yakın ilişki vardır.

2. Çok az tuz tüketen toplumlarda, ortalama kan basıncı daha düşüktür ve hipertansiyona çok az rastlanır.

3. Genetik yatkınlığı olan hayvanlara, tuz verilirse hipertansiyon gelişmektedir.

4. Kısa süre fazla tuz verilen kan basıncı normal insanlarda, kan basıncı yükselir.

5. Hipertansif kişilerin çoğunda kan hücrelerinde ve vasküler dokuda, sodyum konsantrasyonu artmıştır.

6. Çoğu insanda, günde 60-90 mmol sodyum tüketimi kan basıncını düşürmektedir.

7. Fazla tuz alımı, hipertansiyona yol açan birçok pressör mekanizmayı aktive eder.

Hipertansiyonun Nedenleri

Hipertansiyonun nedeni, % 90-95 hastada bilinmemektedir (primer hipertansiyon, esansiyel hipertansiyon) yani bilinen bir hastalığa bağlı değildir. Yüzde 5-10 hastada ise hipertansiyon başka bir hastalığa bağlıdır (sekonder hipertansiyon). Hipertansiyona yol açan hastalıkların önemli kısmı böbrek kaynaklıdır. Endokrin (hormonal) sebepler ise önemli diğer bir grubu oluşturmaktadır. Bu hastalıkların önemli bir kısmının tedavi edilebilir nitelikte olması, hastalıkların tedavisi ile de hipertansiyonun kalıcı tedavisinin mümkün olması her hastanın sekonder hipertansiyon açısından değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Hipertansiyonun tanımı ve sınıflandırması

Hipertansiyonun tanımı ve sınıflandırması; ülke, zaman veya araştırmacıya göre değişiklik göstermektedir. Genel olarak, sistolik kan basıncının (büyük tansiyon) 14 cm Hg (140 mm Hg) ve diyastolik kan basıncının (küçük tansiyon) 9 cm Hg'dan (90 mm Hg) yüksek olması hipertansiyon olarak kabul edilir. Daha önce mevcut olan hafif-orta hipertansiyon gibi tanımlar, hipertansiyonun yol açtığı hedef organ hasarı riskini saptamada yetersiz kaldığı için yeni bir hipertansiyon tanım ve sınıflandırması yapılmıştır. Hipertansiyonun tanım ve sınıflandırılması yapılırken günümüzde risk faktörleri de değerlendirilmelidir.

Hipertansiyonda kan basıncı ölçümü

Kan basıncı pratikte sfigmomanometre diye isimlendirilen tansiyon aleti ile ölçülmektedir, en yaygın 2 tip; civalı ve aneroit manometrelerdir. Genel olarak, civalı manometrelerin aneroit manometrelere göre bakımı, daha kolay ve hassasiyeti daha fazladır. Aneroit manometreler daha pratiktir ve kırılma tehlikesi yoktur. Piyasada klasik civalı veya aneroit manometrelerden farklı olarak çok sayıda otomatik ve yarı otomatik sfigmomanometreler satılmaktadır. Genel olarak, bu cihazların çoğu, standart civalı manometrelerden daha pahalı olmalarına karşın onlar kadar hassas değildir. Parmak ucundan kan basıncı ölçen cihazların daha az hassas olduğu unutulmamalıdır.
Sağlıklı bir kan basıncı ölçümü yapılabilmesi için aşağıdaki noktalara dikkat edilmelidir:

1. Hasta, kan basıncı ölçümünden yarım saat önce egzersizden kaçınmalı, birşey yememeli, kafein almamalı ve sigara içmemelidir. Hasta en az 5 dakika istirahat etmelidir.

2. Basıncın ölçüldüğü kol, dördüncü interkostal aralığın (kaburgalar arası aralık) sternum (göğsün önünün ortasındaki kemik) ile birleştiği yerde yatay olarak aynı düzlemde bulunmalıdır ve kasılmayı engellemek için kol desteklenmelidir.

Hipertansiyonun Belirtileri

Hipertansiyonun başlıca belirtileri baş ağrısı, çarpıntı, nefes darlığı, yorgunluk, burun kanaması, yol yürüme ve merdiven çıkmada zorlanma, bazen çok sık idrara çıkma, gece uyurken uykudan kalkıp idrar yapma ve bacaklarda şişliktir. Kan basıncının çok yükseldiği durumlarda, çift görme, dilde peltekleşme, yüzde veya vücutta karıncalanma olabilir. Bu belirtilerin hiçbirisi hipertansiyona özgü değildir, başka hastalıklarda da izlenebilir. Ancak hastaların önemli bir kısmında hiçbir belirti yoktur. Bu hastalarda hipertansiyon tanısı, sadece kan basıncı ölçümü ile mümkündür. Bu nedenle hipertansif olmasa bile tüm hastalar, yılda en az 1-2 kez kan basıncını ölçtürmelidir.

Hipertansiyona Hızlı Bakış

Kan dolaşımının sağlanması için bir basınç gereklidir. Bu basıncın normalden fazla olmasına hipertansiyon denir. Hipertansiyon için kullanılan diğer bir isim ise YÜKSEK TANSİYON'dur.

Kan basıncı ölçülürken 2 kan basıncı değerine bakılır; Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı) ve Küçük tansiyon (diyastolik kan basıncı). Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı, büyük tansiyon, kalbin gevşemesi esnasında ölçülen kan basıncı ise küçük tansiyondur. Hem büyük tansiyon hem de küçük tansiyonun normalden fazla olması HİPERTANSİYON'dur. Hipertansiyon tanısı için büyük ve küçük tansiyondan birisinin normalden yüksek olması yeterlidir. Gerek büyük tansiyon gerekse de küçük tansiyonun normalden yüksek olması önemlidir. Bu konu unutulmamalıdır. Bazı hastalar küçük tansiyondaki yüksekliği önemsememektedir; bu çok yanlıştır.

Top